<>.theiaStickySidebar:after {content: ""; display: table; clear: both;}
enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
38,5687
EURO
43,6369
ALTIN
4.017,28
BIST
9.167,58
DOLAR
38,5687
EURO
43,6369
ALTIN
4.017,28
BIST
9.167,58
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
21°C
İstanbul
21°C
Parçalı Bulutlu
Pazar Çok Bulutlu
24°C
Pazartesi Az Bulutlu
25°C
Salı Çok Bulutlu
25°C
Çarşamba Parçalı Bulutlu
25°C

800 milyar euroluk savrulmanın Türkiye’ye ve bölgesine açtığı fırsat penceresi

Avrupa Merkez Bankası eski Başkanı Mario Draghi ’nin, Avrupa’nın dünya ekonomisinde rekabetçi gücünü yeniden kazanması için yıllık 800 milyar Euroluk yatırım yapması gerektiğini raporunda ifade etmesinin üzerinden daha bir yıl geçmedi Bugün aynı tutar Avrupa’nın güvenlik alanında yeniden rekabetçi (korunaklı) olabilmesi için gündemde. Yani neredeyse daha dün ekonomik rekabetini kazanmayı tartışan Avrupa şimdi askeri güvenliğini tartışıyor. Arada ne oldu sorusunun cevabı çok bariz; Biden gitti Trump

800 milyar euroluk savrulmanın Türkiye’ye ve bölgesine açtığı fırsat penceresi
REKLAM ALANI
17.03.2025 03:12
4
A+
A-
Avrupa Merkez Bankası eski Başkanı
Mario Draghi

’nin, Avrupa’nın dünya ekonomisinde
rekabetçi

gücünü yeniden kazanması için yıllık
800 milyar Euroluk

yatırım yapması gerektiğini raporunda ifade etmesinin üzerinden daha bir yıl geçmedi

Bugün aynı tutar Avrupa’nın güvenlik alanında yeniden rekabetçi (korunaklı) olabilmesi için gündemde.

YAZI ARASI REKLAM ALANI

Yani neredeyse daha dün ekonomik rekabetini kazanmayı tartışan Avrupa şimdi askeri güvenliğini tartışıyor.

Arada ne oldu sorusunun cevabı çok bariz;
Biden

gitti
Trump

geldi. Cevap bariz ama basit değil. Trump dünyayı da Avrupa’yı da elleşliyor.
Bayram temizliği gibi umdukları
yeni dünya düzeni

öncesi her şeyi siliyor, süpürüyor, havalandırıyor. Aslında
yeni dünya düzensizliğini

vadediyor
.

Avrupa dünyayla beraber böyle çırpılıp milyarlarca Euroluk savrulmalar yaşarkense
Türkiye

ile ilişkisi tam zıt yönler alıyor.
Daha geçen sene
Macaristan’ın AB

dönem başkanlığını devralmasının anlamına dair
Viktor

Orban’ın

“yapabileceğimiz en büyük katkı AB ile Türkiye’yi yakınlaştırmak olacaktır,” ifadesine diğer üye ülkeler kayıtsız kalmayı tercih ediyordu. Şimdi, üstelik en mahrem konuları olsa gerek, güvenlik toplantılarına Türkiye’nin katılmasına gayret ediyorlar.
Bir araştırma yaptım AB-Türkiye ikili ilişkilerinin son yıllarını somutlaştırmaya dair. AB’nin 2023 Türkiye Raporunda olumsuz anlama gelen eksik, yetersiz, ihlal gibi kelimelerden bir seçki
44

kere geçiyorken
2024

raporunda
61

kere bu türden kelimelere yer verilmiş. Evet, ilişkilerin gidişatı Macaristan’ın katkısına rağmen iyi değildi.
Bugünse açıktan konuşmasalar da ırkçı akımlar güçlense de Türkiye ile menfaatlerinin çatıştığı noktada geri atmış ve öfkelenmiş olsalar da
Türkiye’nin bırakın stratejik ortaklığı AB’ye üyeliğinin içten içe tartışıldığı anlaşılıyor.

Üyeliğin içten içe tartışıldığını tam Türkçesiyle
Kıbrıs Rum

Kesiminin

adeta hoplayıp zıplamasından anlıyorum. Veto ederiz diye yırtınmasından, çıldırmasından, fıttırmasından, Viyana muhasarasına kadar gidip argümanlar getirmesinden anlıyorum.
Üstelik Türkiye’nin umuru bile değilken… İstemem yan cebime koy pozisyonundayken… Hatta
Merkel’inkine

benzer bir stratejik ortaklık modeli dahi Türkiye tarafından birlik üyeliği fikrine karşı artık bir tehdit olarak algılanmayacakken…

Bu gelişmelerin gerisinde 4 faktör çalışıyor. Birincisi AB’nin ABD ile yaşadığı güven kaybıdır. İkincisi Rusyafobidir. Üçüncüsü Avrupa’nın refahı güvenliğe askeri atalete neden olacak kadar çok tercih etmiş olmasıdır. Dördüncüsü Türkiye’nin savunma bağımsızlığını bileğinin zoruyla kazanması ve üst akıl konumuna yükselmesidir.

Türkiye oldum olası Ankara kriterlerine sahipti ve AB ile ekonomik menfaatleri paylaşmak istediğinden ilişki kurmaya gayret etti. AB ise pastayı paylaşmak istemedi. İşte bu yüzden Türkiye’nin AB üyeliği imkansızdı.

Bugün Türkiye gene ekonomik menfaatleri paylaşmak istiyor. Fakat bir farklılık var.
Artık yüzünü Batıya dönerek ekonomik menfaat elde etme derdinde değil Türkiye. Batının içinden Doğuya uzanıp kendi bir pastasını almayı istiyor.

Açıkçası bu pastayı kat kat, krema krema, çilek çilek kendi tasarlayıp ortaya çıkardı. Gün geçtikçe boş durmuyor pastayı büyütüyor. Yani doğu-batı dengesindeki potansiyelleri geliştirip hazır hale getiriyor. Pasta yutulamayacak kadar büyüyene kadar gecikilmesin yeter. Çünkü bu gelişen potansiyel her unsuruyla birbirini tamamlayan ve gerçekleştiren yapıda. Kalkınma yolu da böyle, enerji merkezi de böyle, finans merkezi de başkası da böyle…
Hakikaten Türkiye için en iyi senaryo AB’nin parçası olup
jeoekonomik

olarak Doğudaki menfaatleri edinebilmesidir. Bu sadece Türkiye için en iyi senaryo değil.
Balkanlar, Türk Devletler Teşkilatı, Gürcistan, Irak

ve
Suriye,

dilerse
Ermenistan

, isterse
İran

için de en iyi senaryodur.
Türkiye’nin bu eski yeni denkleminin tek kaybedeni olmak istemez sanırım İran.
Rusya

için dahi fırsatlar bu denklemle ortaya çıkıyorken.
En çok da Avrupa kazanır.
Gerçekte Avrupa, arzu ederse tüm güvenlik sorunlarını Türkiyesiz de halledebilir.

Ama Türkiye olmadan
dayanışmayı

nasıl kullanacağını öğrenip
vizyonsuzluk

sorununu gidermesi ihtimali yok. O yüzden ben konuyu güvenliğe indirgemeyen bir motivasyonla Türkiye’ye yaklaşıyorlar diye düşünüyorum.
Avrupa ilk defa rekabet yerine, dayanışmayı deniyor…

Türkiye’nin vizyonunun tıkanan alanları da geniş paydaş çevresi oluşturularak açılır bu denklemde. “Bir bakmışsınız ekonomi birden ikiye katlamış,” yazmıştım ya geçenlerde işte temenni değil, güçlü ihtimal olan bu sıçrama da gerçek olur.
Refah

katlandığı gibi dar bir gruba değil,
toplumun geneline yayılır. Enflasyon, bütçe açığı, cari açık

falan tasası da kalmaz. Hatta Bulgarlar, Yunanlar falan da parayı nereye koyacaklarını şaşırır Türkiye-AB denklemi kurulursa.
Hindistan

apışıp kalır o ayrı mesele.
Terörsüz Türkiye

dahi bu okuma üzerine ilerliyor.
Hasılı, çok heveslenmemek lazımsa Türkiye zaten mutedil. Diğer taraftan bu türden gelişmeler öyle hızlı olmaz, kabul. Fakat zaman hızlandı.
“Avrupa’nın güvenliği Türkiye’den başlar,”

türünden zavallı retoriklere dönülmesin yeter.
Türkiye
yalnızlaşarak

değil,
dayanışarak

bugünün dünyasında hayatta kalınacağını anlayan, anlatan, Türk Devletler Teşkilatı ile bunu gösteren tek ülkeydi. AB’nin görmeye başladığı ve ilişkinin üzerinde şekillenmeye başladığı gerçek bu.
Türkiye’nin
kapitalizm

(yalnızlaşma-rekabet) karşısına yeni bir paradigma (dayanışma) getirmesi küresel çapta belirleyici olmaya başladı. Paradigmayı değiştirmeden olmazdı. Kapitalizmin yıkımını izliyoruz çünkü. Yeni paradigmanın kaynağı olan
Cumhur İttifakının

varlığını hazırlayan ve mümkün kılan şartı izliyoruz yani.
Kapitalizm meşruiyetini kaybederken toplumlar, ülkeler, bölgeler ve birlikler önce afallamış olsalar da şimdi doğruyu görmeye;
rekabetin değil, dayanışmanın formülünü aramaya başladı.

Bu yüzden dayanışılacak tek ülke, yegâne
mert

devlet ve millet olan Türkiye’yle yakınlaşma fırsatlarını göz ardı etmiyorlar, bundan sonra da etmezler.
REKLAM ALANI
ETİKETLER: , , , ,
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.