Ahmet Hakan kardeşim dünkü yazısında özetle demiş ki; “İmamoğlu karşıtı olup da kendisini sürekli eleştirenler, onun gündemden düşmesine izin vermiyor, Saraçhane odaklı İmamoğlu ekiplerinden çok daha fazla İmamoğlu için çalışıyorlar.” Kendisine ancak kısmen katılabildiğimi söylemeliyim… Neden kısmen?.. Yanıt, iletişim kuramında… Hani, iletişimin nihai amacı ‘ ikna ve değişim ’ ya… İkna; tanınma ve beğeninin (itibar) sağlanmasıyla mümkün olabiliyor… Değişim ise vaat ve güven gerektiriyor… Ahmet kardeşimin
Kendisine ancak kısmen katılabildiğimi söylemeliyim… Neden kısmen?.. Yanıt, iletişim kuramında…
5 yılda İstanbul’un deprem sorununu çözeceğiz, dedi; çalıştaydan öteye gidemedi! ‘100 bin konut dönüştüreceğiz’ dedi, 5 binini bitiremedi! ‘15 bin yeni sosyal konut yapacağız’ dedi, o vaadi de yerine getirmedi! ‘Ulaşım sorununu çözeceğiz’ dedi, tam bir çileye dönüştürdü! ‘Mevcut metro hattını 2 katına çıkaracağız’ dedi, tek bir metro ihalesine çıkmadı! ‘100 bin araçlık kapalı otopark yapacağız’ dedi, yapmadıkları gibi İSPARK’ı bile batırdı! ‘İstanbul’un 2 yakasına 2 yeni otogar yapacağız’ dedi, tek bir çivi bile çakmadı! ‘Megabüs hattı yapacağız’ dedi, var olan metrobüsleri bile işletemedi! ‘70 km yeşil koridor oluşturacağım’ dedi, doğal yaşam alanlarını koruyamadı. ‘İBB’de hiç kimsenin ekmeğiyle oynamayacağım’ dedi, binlerce emekçiyi işinden etti!
5 yılda 5 milyar dolar maliyetle tüp geçit yaparak İstanbul’un trafik sorununu çözeceğim diye büyük büyük vaatlerde bulunan İmamoğlu’na “Denizaltından kent içi yolculuk” sorulduğunda verdiği yanıt, siyasi iletişim tarihine geçecek türdendi: “Onu da hatırlamıyorum…”
“15 bin sosyal konut üreteceğinizi söylediniz?” sorusuna “Yanlış hatırlamıyorsam 10 bin olması lazım” demiş, 5 yılda 100 bin konutun dönüşümü vaadini “Valla hatırlamıyorum, ben onları önüme almadım. Yanlış bir şey söylerim, bu beni bağlar” diye karşılamıştı… 22 şehir tiyatrosu yapacağı vaadi yine aynı kaderi yaşamıştı: “Biz sayı vermedik. Hatırlamıyorum…”
Bilindiği gibi cızırtılı bir radyonun önüne koyacağınız en güçlü amplifikatör, cızırtıyı etrafa en güçlü şekilde yayar…
Öyle değil mi?..
Millî birlik ve beraberliğimizin imkânsızı başarabileceğinin sembolüdür 18 Mart Çanakkale Zaferi… Türk milletinin pranga kabul etmez ruhunun göstergesi…
1. Dünya Savaşı sırasında 18 Mart 1915 tarihinde Osmanlı İmparatorluğu’nun zaferiyle sona eren Çanakkale Deniz Savaşları’nın, şehitlerimizin anıldığı gündür 18 Mart…
Halkbank’ın çevrim içi dergisi “Beraber” (https://shorturl.at/OuEyM) çok güzel anlatmış; tam da gençlerimize gönderebileceğimiz gibi kısa, öz ve o ruhu, o maneviyatı yansıtır biçimde:
“Çanakkale Muhabereleri 18 Mart’ta bitmedi. Deniz harekatıyla İstanbul’a ulaşamayacağını anlayan İtilaf Devletleri bu kez Gelibolu Yarımadası’nda kara harekâtına girişti. 25 Nisan 1915 sabahı Arıburnu’na çıkan düşmanın karşısına, 27. Alay’dan geriye kalan askerler ve 57. Alay’la birlikte 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal dikildi; ‘Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum! Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler ve komutanlar kaim olabilir’ diye seslendi askerlerine. Gün boyu devam eden kanlı çatışmalar sonunda Mehmetçik, büyük bir gayret ve inançla kendilerinden üç kat fazla olan 12 bin kişilik Anzak kuvvetini geri püskürtmeyi başardı.”
Vatan ve bağımsızlığı için kendini çoktan gözden çıkarmış olanların, onca yokluk, imkânsızlık karşısında fizik gücü, teçhizatla değil, ancak ve ancak iman gücü ve kahramanlıkla kazanabileceği bir zaferdi bu! Öyle de oldu!..
110 yıl önce “Çanakkale’nin geçilmez” olduğunu tüm dünyaya gösteren ve ülkemizi her türlü melanetten sakınmak için canlarını siper etmekten kaçınmayan başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm şehit ve gazilerimizi saygıyla anıyoruz…