Eski Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, anılarının bir bölümünü “Sadece Yaşayıp Yazdıklarım” adıyla kitaplaştırdı. 28 Şubat döneminde Kırıkkale Üniversitesi’nden açığa alınan Atalay, o dönem bir Danıştay üyesinin kendilerine, “Yolsuzluk veya başka suçlama olsa yardım etmeye çalışırdım, fakat irtica olunca hiçbir şey yapamayız” dediğini anlatıyor.
Akademisyen, yönetici, stratejist ve siyasetçi Beşir Atalay’ın “Dünden Bugüne Anılar: Sadece Yaşayıp Yazdıklarım” kitabı Kapı Yayınları’ndan çıktı. Türkiye’nin özellikle 1950’den bu yana içinden geçtiği siyasi, sosyo-kültürel ve ekonomik süreçleri kendi yaşamı çerçevesinde kaleme alan Atalay, okuyucularıyla paylaştığı anılarında o günlere dair hafızayı tazeledi. Kitapta, kurucu rektörü olduğu Kırıkkale Üniversitesi’nden 28 Şubat döneminde irtica bahanesiyle görevden alınan Atalay’la ilgili bir danıştay üyesinin, yolsuzluk olsaydı yardım edebileceklerini ancak irtica için hiçbir şey yapamayacaklarını söylemesi dikkat çekti.
Kırıkkale Üniversitesi’nin kurucu rektörü olan Beşir Atalay, anılarında hem üniversitenin kurulma aşamasındaki zorluklardan hem de başarılı bir şekilde büyüyen üniversitenin 28 Şubat sürecinde nasıl dağıtıldığından bahsetti. 28 Şubat’ın sözcüsü basında yer alan “İrticacı rektör görevden açığa alındı” manşetlerine gelen süreci de yazan Atalay, Kırıkkale Üniversitesi’nin Milli Güvenlik Kurulu’nun ilk denetlediği üniversite olduğundan bahsetti. Bu denetleme sonucunda önlerine ne belge konulursa konulsun zaten akıllarında olan “kadrolaşma” mazeretiyle önce rektörü görevden alıp, sonra kadroları dağıttılar. Atalay, “Anladık ki, ‘Burada büyük kadrolaşma var’ deyip onu araştırmaya gelmişler. Üniversitenin gelişmesi, kampüsü falan umurlarında değil… Böylece MGK beni ve üniversitemizi denetledi” diye anlatıyor bunu.
Açığa alınma işlemi dolayısıyla arkadaşlarının teklifiyle Danıştay’a itirazda bulunduğunu aktaran Atalay, bir danıştay üyesinin akıllara durgunluk veren ifadelerini şöyle anlatıyor: “Aziz Akgül, Danıştay’da ilgili dairede tanıdığı bir üye ile görüşmeye gitmiş, olayı anlatmış. O üye, ‘Şayet yolsuzluk veya başka bir suçlama olsa yardım etmeye çalışırdım, fakat irtica olunca hiçbir şey yapamayız, üzgünüm’ demiş. Zaten yüksek yargı başkanları özel olarak Genelkurmay’a çağrılmış ve tembihlenmişti. Yargıdan adalet beklemek mümkün değildi.”
Başörtüsü problemlerinin devam ettiği 28 Şubat döneminde üç başörtülü kadın öğretim üyesinin kendisini ziyaret ederek, “Hocam bu örtümüz ve kıyafetimizle size şu dönemde zarar veriyor olabiliriz, biz ayrılabiliriz, bize ne dersiniz” diye sormasına yanıt olarak Atalay, “Bu hepimiz için imtihandır, gidip işinize bakın, ne olacaksa birlikte yaşayacağız’ dedim.”
28 Şubat’ın medya gücü olmasaydı bu büyük psikolojik harekâtı gerçekleştire-meyeceklerini kaleme alan Atalay, o dönem dik duran basın yayın organları ve gazetecileri de şu ifadelerle dile getirdi: “Bana göre o sürecin birinci kahramanı o günkü Kanal 7 televizyonu ve ikincisi ise o günkü Yeni Şafak gazetesidir. Onlar yiğitçe direndiler, haksızlık ve zulme karşı durdular, yapılan zulümleri sergilediler. Zulme uğrayanların yanında yer aldılar, toplumun sesi oldular.”
Çocukluğundan başlayarak bugüne ilerlerken tarihsel değeri yüksek ayrıntıların ele alındığı eserde, 12 Mart askeri müdahalesi, 12 Eylül 1980 darbesi, Devlet Planlama Teşkilatı’nda geçirdiği yıllar, Kırıkkale Üniversitesi’ni kurma ve geliştirme çabaları, ardından 28 Şubat darbesiyle üniversiteden uzaklaştırılma ve Ankara Sosyal Araştırmalar Merkezi (ANAR) çalışmaları ve AK Parti’nin kuruluş dönemi yer alıyor.