İlk kez büyük prodüksiyonlu bir Mevlana filmi vizyona girdi. İran-Türkiye ortak yapımı olarak yola çıkan ama sonrasında sadece İran yapımı hüviyetinde kalan Mevlana Mest-i Aşk izleyiciye emanet… İran’da çok izlenen ve ülke rekorlarının bazılarını kıran filmde çok sayıda Türk yıldız rol alıyor. Sizin için filmi izledik. Biraz şaşırdık. Zira Mevlana’dan çok Şems filmi olmuş. İyi bir Türk dizisi prodüksiyonuna sahip olan yapım yüzlerce salonda izleyicisini bekliyor.
Son dönemin İran’da en çok konuşulan filmi olan ve gişede 2 milyon izleyiciyi aşan Mevlana Mest-i Aşk, Türkiye’de de vizyona girdi. Ciddi bir PR rüzgarı ile beyaz perdeye çıkan filmde İbrahim Çelikkol, Hande Erçel, Bensu Soral, Boran Kuzum, Selma Ergeç, Burak Tozkoparan, Halit Ergenç gibi ünlü Türk oyuncular rol alıyor. İranlı oyuncular da kendi ülkesinin önemli isimlerinden olan Parsa Pırouzfar, ve Shahab Hosseini…
İran-Türkiye ortak yapımı olan filmin süreci çetrefilliydi. 2018’de hazırlıklarına ve hatta çekimlerine başlanan film için Konya’da her şey hazırlandıktan sonra işler karıştı. Pandeminin de araya girmesiyle filmin tamamlanması ve vizyona girmesi çok uzadı. Nihayetinde geçtiğimiz yıl İran’da vizyona girdi. Komedi türü dışında en iyi açılış yapan film oldu. Uzun haftalar sinema salonlarındaki ilgi devam etti. Türkiye’de büyük oranda Türk oyuncularla çekilen filmin ülkemizde vizyon zamanı da geldi çattı.
Öncelikle söylemek gerekir ki Mevlana değil Şems filmi yapılmış. Bunu olumsuz bir şey olarak söylemiyorum. Tercihtir. Ancak bundan rahatsızlık duyacaklar kendini ona göre hazırlamalı. İsminde sadece Mevlana olması da PR’ın gereğidir diye tahmin ediyoruz. Senaryoda sürprizli bir şey yok. Bütün Mevlana filmlerinde gördüklerimize yeniden göz atıyoruz. Sadece Şems ön planda. Bir de Mevlana ile Şems arasındaki tartışmalara da şahitlik ediyoruz. İbrahim Çelikkol’un canlandırdığı İskender karakteri de filmde yer alan farklılıklar arasında diyebiliriz. Ama neredeyse Mevlana kadar rolü var.
Bugüne kadar yapılan onlarca Mevlana TV filmi, yüzlerce belgesel ve bazı dizilerden farklı olarak bir şey ortaya koyma adına atılan adımlar anlaşılabilir. Gişe filminden beklentimiz de çok büyük değil. Fekat yüzde 90’ı dizi estetiği ile çekilen filmin, sinema salonundan çıktıktan sonrasına dair bir vaadi yok. Yıllardır ülkemizde çekilen dönem dizilerinden yukarıda prodüksiyon kabiliyeti ya da anlatı üstünlüğü de yok. Hoş bizim dönem filmlerimiz de sinemaya çıktığında farklı bir manzara oluşmuyor.
“Mevlana’nın gönül yoldaşı Şems-i Tebrizi’nin esrarengiz kayboluşunu ve bu olayın Mevlana’nın hayatındaki derin yankılarının beyaz perdeye taşıma” mottosuyla yola çıkan filmin bunu başardığını söyleyebiliriz. Şems’in etkisinin altında biraz ezilen, toplum içindeki konumunun ‘hakkını veremeyen’ bir Mevlana tablosu çiziliyor. Esasında Şems’in etkisinin ancak böyle bir karakterde karşılık bulması gerekirdi. Film de onu anlatıyor.
Tarihi gerçeklere ne kadar uyum sağladığını bilemiyoruz. Tarihçilerin işi elbet. Ancak dünyanın farklı yerlerindeki Müslümanlara da hitap etmeyi hedefleyen İran yapımı her filmde olduğu gibi bu yapımda da “arada kalmışlık” seziliyor. İranlıların anlatı ve din geleneği çerçevesinde sınırlı kalınsa başka kim, niye izlesin? Aksi için de aynı şey geçerli. Bu yüzden her bakımdan arada kalan bir yapımla karşı karşıyayız.
Şems’in keramet göstermesi ihmal edilmemiş tabii ki… Şems’in, Mevlana’yı nasıl ikna ettiği ya da yapması gerekeni nasıl anlattığına dair birkaç sahnede Şems-i Tebrizi’nin mucizelerine şahitlik ediyoruz. İzleyici olarak ikna oluyoruz. Ancak mucize olgusunun bu hikayedeki yerini sorgulamıyor değiliz.
İran’da ciddi karşılık gören filmin Türkiye’de aynı yankıyı uyandıracağını sanmıyorum. Halit Ergenç, İbrahim Çelikkol, Hande Erçel, Bensu Soral gibi isimler bir film için çok iyi kadro. 232 lokasyonda 400’den fazla salonda gösterime girmesi de önemli. Ancak ilk haftada yaşanaca merak unsuru sonrası ülkemizdeki dizilerden çok da farklı olmayan bir ürünle karşı karşıya olunduğu anlaşılınca ilgi giderek azalacaktır. 7-8 yıl önce olsa gerçekten iyi bir gişe verisi ile karşı karşıya kalabilirdik ama şimdi salonlar öyle değil.
Filmin yumuşak karnı ise dublajlı olması. Zira İranlı oyuncularla birlikte iki dilli çalışılmış anlaşılan. Türkiye’de İranlılara dublaj yapılırken, İran’da da Türk oyunculara dublaj yapılmış. Genel kitlede olumlu katkısı olmaz gibi görünüyor.
Ülkemizde Mevlana ile ilgili çok belgesel ve TV filmi yapılmış olsa da sinema filmi az. Hicri Akbaşlı’nın yönettiği 1956 yapımı Âşıklar Kâbesi Mevlâna ilktir. 1973’te Atıf Yılmaz’ın yönettiği “Gönüller Sultanı Mevlana”yı anabiliriz. 2008’de vizyona giren Dinle Neyden filmi de son örnektir. Haliyle, sinema salonunda ilk kez ciddi prodüksiyonla Mevlana filmi izlemek mümkün olacak. Bu da film için ciddi bir avantaj.
Netice itibarıyla hikayesinde Şems’i ön planda gördüğümüz, prodüksiyonu vasatın altında olmayan bir yapımla karşı karşıyayız. Özellikle Türkiye’nin “Selebriti” dediğimiz meşhur isimlerinin yer almasının da avantajı kullanabilecek bir yapım.