Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi, pladis ve GODIVA Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker, kişisel internet sitesinde çok ses getirecek bir röportaj yayınladı. Murat Ülker’in son konuğu, Esas Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ali Sabancı oldu. Ülker, Sabancı’ya iş hayatından aile hayatına kadar merak edilen birçok soru yöneltti. En özel sorusu ise, “Galatasaray başkanlığına aday olacak mısınız” oldu. İşte Ali Sabancı’nın dikkat çeken yanıtı…
Ülker’in de içinde bulunduğu Yıldız Holding’in patronu Murat Ülker, Pegasus’un sahibi ve Esas Holding’in Yönetim Kurulu Başkanı Ali Sabancı ile dikkat çeken bir röportaja imza attı.
Geçmişe baktığımda 10 yaşında ailece yurtdışına, Almanya’ya gitmemiz benim için büyük şans oldu. Babam rahmetli Şevket bey, kardeşlerinin ilkönce mektep okuyan, yüksek tahsili olanıydı. Babam holdingin dış işlerine bakardı. Böylece evde Türkçe, dışarıda Almanca ile başlayan 16 yıllık yurt dışı serüvenim İngiltere ve Boston, New York yani ABD’de devam etti.
O uçağa bindiğim andan itibaren ben artık Sabancı ailesinin oğlu olmaktan çıkmış, Sabancı olmuştum. Bu ne demek, mesela burada rezervasyon yapmana gerek olmuyor, orada ise soyadın ne diyorlar kodluyorsun. Bu insanda mütevazılığın bir kalite değil norm olduğunu ortaya çıkarıyor. Mütevazılığın meziyet değil gerekli olduğunun anlaşılması lazım. Size de diyorlar, ne kadar mütevazısınız halbuki bu sizin içinizde.
Benim kutup yıldızım babam, idealleştirilmiş bir figür değil, onun her şeyiyle mükemmel olduğunu söylemiyorum çünkü onun da insan olduğunu biliyorum. Bu da onun bana bir öğretisidir. Ailenin dördüncü çocuğu benim babam, ilk üniversite mezunu o olmuş. Erol ve Özdemir amcam da ondan sonra Tarsus Amerikan’da sonra da Manchester’da okuyorlar.
Babam çok meraklı bir insandı, köşesine çekilip oturmazdı hiç. Almanya’da bir Alman, İngiltere’de bir İngiliz gibi yaşamamı sağladı. Herhangi bir ayrıcalığım yoktu yani. Halbuki öncesinde Adana’da çok korunaklı, sanki bir fanusta yaşıyorduk. Aşçının bile yardımcısı olan bir evdeydik. Sonra Almanya’da gündüzleri gelen bir yardımcının olduğu, akşam ailece bir arada kaldığımız daha yalın bir hayata geçtik. Bunlar ben büyürken üzerimde çok etkili olan şeylerdi.
Almanya ve tüm bu yurt dışı süreçlerinden sonra 26 yaşında Türkiye’ye döndükten sonra: Ben geri döndüm diye Türkiye şanslı diye düşünüyordum. Tabii burada 26 yaşındaki Ali’den bahsediyorum.
Annemin ailesi Sapmaz, babam Sabancı yani iyi ailelerden geliyorum, eğitimim çok iyi, çok iyi global iş tecrübelerim var Morgan Stanley’de çalışmışım, bir vukuatım da yok…
“Ve buna rağmen Ali döndü vayy” denecek sanıyorum, gençlik tabii. Kimseye bir şey demiyorum tabii ama zihniyetim buydu.
Beni gerçekten de Bahçekapı şubesine uzman olarak atadılar. Ülkedeki ilk finans master’ı olan uzman olabilirim. O zaman bankacılıkta bugünkü bilinç ve teknoloji yoktu tabii. Ama önemli bir şubeydi, hatta hatırlıyorum sizin aile hesabınız vardı orada.
Babama neden diye sordum; “16 yıldır burada değilsin, burayı bilmiyorsun. Paranın hangi şartlarda kazanıldığını bilmiyorsun, istersen Sabancı Holding’e hemen gelirsin, asistanın ve afili odan da olur ama cam bir fanusta sınırlı kalırsın.” dedi.
O zaman para cephede kazanılıyor, anladım ben.
Kuzeniniz Faruk Berksan bizimle çalışırdı. Onu daha sık görürdüm. Ama sizle tanışmadım.
Ben sizle ne zaman tanıştım onu da hatırlıyorum; Aziz Köseoğlu, ablamın ilk eşi, aracılığıyla bir iş denemeniz olmuştu, orada tanışmıştık.
Aziz Abi dedi ki, 2004 öncesinden bahsediyorum, Murat, hala hafta sonları yeni ürün tadar. Bu nabzı tutabilmek demek.
Sene 2004 ve 36 yaşımdayım. Bir mart ayı idi, karar verdim Sabancı Holding’den ayrılacağım. Önce eşimle konuştum. O zaman stratejinin başındaydım ve CEO’ya raporluyordum.
Babam Londra’da yaşıyordu o dönem. Konuşmak için Sakıp Amcama gittim…
“Risk almıyor musun?” dedi bana, “evet amca alıyorum” dedim. “Şoförün, asistanın, odan, düzenin var” dedi. “36 yaşımdayım, param, eğitimim var. Bu yaşımda denemezsem ne zaman yapacağım. Ama ben ayrılayım sonra da size bu noktaya nasıl geldi anlatayım,” dedim.
Bizim şirketimizde meritokrasi, liyakat yoktu. Şu Mehmet Bey, “iyi adam mıdır” diye sor. “Her yıl kar ediyor” filan, hepsinin yanıtı, “mükemmel adam, ama iyi bir ikinci adam”; çok insan vardı çünkü.
Özdemir amcam ve Sakıp amcam benim hep dahili sponsorumdu. Beni çok severlerdi. Babam benim hiç sponsorum olmadı. Babam bunu hiç yapmadı ama bunu babamın beni düşündüğünü için yapmadığını biliyorum.
Bizim ailede bireyler arası güç savaşları ve güven sorunları vardı. Ama bu bir bütün aslında, sonucunda aile işi dağıldı.
Evet, bizde de oldu ama bizdeki çok da medeni olmadı. Evdeki dadımız eşim Vuslat’a sormuş, “Ali Bey kovuldu mu?” diye, herkes de bir yandan dramatik bir şey arıyor.
Bu bir paket, Ülker olmak da bir paket. Sabahtan beri konuşuyoruz, yeğeninle Panama’ya gidiyorsun. Paketin külfetli tarafı var, iyi tarafı da var biliyorsun. Ben iyi tarafı aldım, kötü tarafı kaldı.
Genel kurul oyunları oldu aile dağılsın diye. Babam o oyunu oynamadı, hissemizi kimse bizden alamaz, mal mülk bizim, Yönetim Kurulu zorunlu değil dedi. Ben kızgındım açıkçası o süreçte, hatta babama da “ne yaptılar bize, ayırdılar” dedim. O da bana “yok hürriyetimizi verdiler bize, şimdi hüviyetimizi kazanma zamanı” dedi.
Ben Sabancı Holding’den gittim, rahmetli babam görmüştü bizim aile parçalanacak. Sayıca şanslılar bazı aileler, mesela siz, sizden sonraki jenerasyonda bile 30 kişi yok. Koç ailesi için de böyle, şu an iki kişi var mesela.
Ben şirketten ayrıldıktan sonra sevgi dolu olmadı ilişkiler, herkes kendini işleriyle eş gördü.
Mehmet abi (ARE) vardı, mesela Mehmet Sabancı babamın yanında çalıştı. 6-7 yıl da İngiltere’de perakende ve gıda sektörlerinde hatta bankada çalıştı. Esasında adam bu alanlarda çalışmak istemiyordu. Arabaları seviyordu, gitti F&B Otomotiv’i kurdu.
Bir gün Sakıp amcam, babam ve ben üçümüzdük. Amcam dedi ki “iyi insan olmak mühim”, “amca” dedim, “siz hiç bu konuda tereddüt etmeyin biz dünyanın en şanslı ailesiyiz. Bizim tüm işlerimizin başlarında aile ferdi var, eşler de gelebiliyor, demek ki bizim aileden sadece birinci sınıf insan çıkıyor ve sadece birinci sınıfla evleniyor.” Bu mümkün mü? Meritokrasi nerede?
Sonrasında da babam oyunu bozdu ve 2000’de Esas Holding’i kurdu. Kardeşlerim; küçük kardeşim Emine, Sadıka, bendeniz Ali yani aslında ESA ve Sabancı da geldi ESAS olduk.
Ben Sabancı Holding’den ayrıldığımda Cuma günü babam Londra’dan geldi orada yaşıyordu, hafta sonu yanına gittim, ayrılıyorum dedim. Kızacağını sanmıştım ama memnun oldum dedi. Yoğurt fabrikamız vardı Çatalca’da Çoban diye, gel dedi, pazar pazar oraya gittik. Karıma söylediğimde ise “iyi yaptın, söz ver böyle hemen 25-30 milyon dolarlık işlere girmeyeceksin” dedi.
New York Times’da evsizlerin en büyük sorunu ne diye bir araştırma yayınlandı, cevap ne biliyor musunuz: Adam yerine konmamak. Çay getirene “günaydın” dediğinde, karşılık olarak “günaydın, nasılsın” demek bana enerji olarak iyi geliyor.
Birinin mali sıkıntısı oluyor mesela, görüyorum ya bir şey isterse diye dönmüyor insanlar. Ya da sen dönmek istediğinde seni uyarıyorlar… Ben arayayım, istesin verip vermeme kararı bende zaten diye bakıyorum ben olaya.
Etrafındaki insanlar seni arayınca, korkuyla değil sevgiyle yaklaşacaksın ve sevineceksin, demek ki istenilecek durumdasın bu bir şükür sebebidir görebilen için.
İyi niyet önemli… Locaya gittim mesela orada hostesler vardı. Geldiler “ben Ali siz kimsiniz” dedim. “Merhaba ben Ela” dedi. Güzel olan bu bence, o biliyor tabii locanın sahibi benim, ama ben onun adını bilmiyorum.
Esas Holding olarak özel sermaye ve girişim sermayesi stratejilerimizde, yenilikçiliği iş modelimizin merkezine koyuyoruz. Bu yaklaşım, yalnızca finansal başarı hedeflemekle kalmayıp, aynı zamanda toplumsal etki yaratmayı da önceliklendiriyor. Stratejilerimizi şekillendirirken, geleceğin ekonomisini dönüştürebilecek yenilikçi iş modellerini ve çözümleri desteklemeyi hedefliyoruz.
Yenilikçi yaklaşımımızın bir diğer önemli unsuru, girişimlere yalnızca finansal kaynak sağlamakla sınırlı kalmayıp, aynı zamanda bilgi birikimimizi ve geniş iş ağımızı da sunmamız. Girişimlerin stratejik hedeflerini şekillendirmelerine, operasyonlarını büyütmelerine ve sürdürülebilir bir yapı kazanmalarına destek oluyoruz. Bu hem girişimlerin hem de bizim başarı hikayemizi güçlendiren bir sinerji yaratıyor.
Stratejilerimizin bir başka boyutu ise coğrafi çeşitlilik. Türkiye’nin dinamik girişimcilik ekosistemini desteklerken, aynı zamanda İngiltere ve Almanya’daki ofislerimiz ile uluslararası fırsatları değerlendiriyoruz. Örneğin, Avrupa’daki bir fintech girişimine yaptığımız yatırım, hem finansal teknolojilerdeki bilgi birikimimizi artırdı hem de global iş birlikleri kurmamıza olanak tanıdı.
Havayolunu tam da sizin Godiva’yı aldığınız gibi karar vererek aldık. Babam dedi ki “Sıfır ciro olsa bile uçakları geri versek ne kaybederiz?” Hesapladık, 50 milyon cebimizden çıkacak. O zaman tamam dedi ve ilerledik.
Havacılık gibi stratejik bir sektöre girdiğiniz yıllarda Aydın Doğan medya grubu Türkiye’nin gündemini belirliyordu. Aydın Doğan’ın damadı olman işlerinizi nasıl etkiledi?
Beni biraz Doğan grubunda olarak da değerlendiriyorlardı. Medya ve siyasetin ahenk içinde olmadığı dönemler vardı. Aydın Doğan’ın damadı olduğum için de bazen işlerim yavaşlıyordu. İnsanlar dışarıdan baktığında her şeyin içinde bir komplo görüyordu. Oysa ben Doğan grubunda içeride ne yapıyorlar 15-20 yıl boyunca hiç bilmedim. Dışarıdan bakan bunu anlamıyor, her gece aynı yatağı paylaşıyorsun nasıl hiç etkin olmuyor, onu yönlendirmiyorsun… Anlayamazlardı, sen mi yazdırdın bunu derlerdi.
Bizim tarafta da Sabancı anayasası vardı; eşine senin hissenden bir kısmını verirsen o da oy kullanabilir ve aile konseyine girebilir diye. Ben istemedim bunu, bir kuzenim hatta ayıp değil mi bu dedi. Ben de eşimi ben seçtim, siz seçmediniz dedim. Ben ola ki ayrıldım, ne yapacağım çıkaracak mıyım onu işlerden sonra. Aziz yani büyük ablamın eşiyle bu durum oldu mesela, ayrıldılar. Onlar böyle gri alan yaratmadı sonrasında ama mevcut düzende ona zemin vardı. Ben böyle davranarak hem Sabancıları hem eşimi rahatlattım.
Bence sen resmin tamamını görmüyorsun. Çocuklardan gidersek, senden sonrakiler senin gibi düşünmek zorunda değiller. Murat, senin hiç radarında olmayan şeyler sorun olabilir.
Bizde her ayda bir, yani yılda12 evvelden belirlenmiş aile toplantısı var. Yaşı 18den büyük olan herkes katılmak zorundadır. Tek bir ajandamız oluyor; likitler ne durumda, Sabancı, Akbank, Pegasus ne durumda bunları konuşuyoruz. Sonra Türkiye’de ekonomi ve siyaset nereye gidiyor.
Bir de sinerji bölümümüz oluyor, orada CEO hariç herkes ayrılıyor artık. Aramızda bilgi paylaşımı yapıyoruz. X tekne aldı, aracı şu firmayı kullandı memnun kaldı kalmadı, şu paramı yöneten kişi yanlış yönetti, şu iyi iş yaptı, bu beni dolandırmaya kalktı vs.
Ağustos krizinde kurlar çöktü, hemen öncesinde boştaki tüm Türk Lirasını dövize geçmiştik. O dönem tatlı faiz var Türk Lirasında ama feragat ediyoruz, ben dedim ki nakit paramız işin minik kısmı. hisseler zaten TL’de sonra bir kriz olur eder, gel bundan feragat edelim, akşam rahat uyuyalım. Bir gün bir baktım babam o dönemki cfo ile oturuyor bana geldi neden feragat ediyorsunuz dedi. Açıkladım durumu.
Bu havayolunu aldık charter havayolu, Mehmet Ali Karamehmet portföyünde idi; 12-13 uçaklı, biz ondan aldık. Aldığımızda “Biz misafirlerimize üç çeşit yemek sunuyoruz et, tavuk, balık.” dediler. Kabindeki arkadaş bana “Biz bunu değiştirirsek insanlar isyan ederler.” dedi. Ana yemek 90 gram, 80 grama indirsek ne olur peki dedim. Catering firmasına denettim de, aradaki farkı sordum 467bin avro kalacak elimizde. Bu sefer gittim bunu sordum, sonra tepsilerin gramajına değindik, incelirse yamulur dediler, tepsiyi iki elle tutmayı öğretsek mi dedim falan filan…
3. yılımıza girdik halka açık şirketlerde kendi sektörümüzde ebitda marjı itibariyle en karlı şirketiz.
Yok öyle demiyorum, mesela 38 milyar dolarlık sipariş verdik, 200 uçak için. Ama aldığım mal dünyada en iyi uçak 737 max 10, sorun olsa satarsın o para sana döner.
Kurallara bire bir uyan adam istiyorum, tecrübesiyle buna ihtiyaç duymadığını düşünen adam değil.
Murat, sizinle ilgili bir anım daha aklıma geldi; sizi ilk ziyaret edişim…
Geniş kitlelere hizmet eden, bu kitlelerin ihtiyaçlarını anlayan her işletmenin başarılı olma potansiyeli çok yüksek.
Yani ne yaptık? Uçmayı lüks olmaktan çıkarttık, uçmanın her kesin hakkı olduğunu vurguladık. Kısacası uçmayı demokratikleştirdik.
Peki bu ekip en temelde ne yaptı? Müşterisini iyi anladı. İnsanlar zamanında yeni uçaklar ile düşük fiyatlar ve kolaylıkla uçmak istiyor. İhtiyaç bu ise çözümlerden bir tanesi dijitalleşme. Dijitalleşme ne sağlıyor “frictionless travel” (akışkan seyahat). Online bilet satış sistemleri, mobil uygulamalar ve diğer yenilikçi çözümlerle sadece operasyonel süreçlerimizi iyileştirmekle kalmadık, aynı zamanda müşteri deneyimini de bir üst seviyeye taşıdık. Müşteri beklentilerini anlamaya ve bu beklentilere hızla uyum sağlamaya odaklandık.
Önce doğru ekibi kurduk demiştim yukarıda. Biraz detaya gireyim. Pegasus’da doğru ekip havacılık tecrübesi ile yeni dünya ihtiyaçlarını bilen bir ekibin bir karışımıdır. Önce bu ekip daha evvel ineklerin otladığı bir meydanı merkez yapmaya inandı, Sabiha Gökçen! Batıda bu böyle yapılıyor, yani daha az kullanılan meydanlara uçuşlar yapılıyor. Hem daha basit, hem daha ucuz. Bu bir örnek, bunun gibi onlarca yeni uygulama getirdik, kısacası önce kendimiz değişime inandık. Yani biz havacılığı başlatmamıştık ama havacılığı değiştirmeye talipdik.
Tepkili müşterilerimizle olan ilişkilerimizde her zaman şeffaf ve çözüm odaklı bir yaklaşımı benimsedik. Onların geri bildirimlerini dikkatle dinleyerek süreçlerimizi sürekli iyileştirdik. Bu modelin temelinde, seyahati daha ulaşılabilir kılmak ve müşterilere kendi ihtiyaçlarına göre tercih yapma özgürlüğü sunmak yatıyordu. Zamanla bu yaklaşımın değerini müşterilerimize daha iyi anlattık ve güvenlerini kazandık.
Pegasus’un Nisan 2013’te halka açılması, şirketin büyüme yolculuğunda önemli bir kilometre taşı oldu. Bundan 12 yıl evvel yapılan bu halka arz hala Ülkemizin en büyük ve başarılı halka arzlarından biridir. Üstüne üstelik Pegasus’un değerinin üç katından fazla artması tüm yatırımcılar açısından memnuniyet verici. Halka açılmak, sorumluluk ister, disiplin ister. Biz çok zorlanmadık açıkçası, bizde güçlü yönetişim ilkeleri halka arzdan evvel yerine oturmuştu. Tabii güçlü yönetişimin temel şartı gelişmesinin hiç bitmemesi. Yani “…yaptık bitti…” diye bir durum olamaz, gelişim hep devam eder.
Öncelikle her daim evinizin için “…pırıl pırıl…” olacak. Havacılıkta bu ne demek? Müşterini anla ve onlara en verimli şekilde hizmet et. Mutlu olursunuz diye söyleyeyim, bugün Pegasus dünyanın en verimli hava yolları sıralamasında global manada Süper Lig’de.
Sonra uçuş ağınızı genişletmeniz lazım. Bunun için hem içeride hem dışarıda sürekli çabalamanız lazım.
Birincisi olmadan ikincisi olmuyor. Birincisi var. Tabii bunu korumak da başlı başına bir iş. İkincisi için ise sürekli çalışıyoruz.
Teknoloji, dijital dönüşüm ve inovasyon, iş dünyasını kökten değiştiren ve yeniden şekillendiren en önemli güçler haline geldi. Özellikle yapay zeka, işletmelere hız, verimlilik ve doğruluk sağlarken, müşteri deneyiminde de yeni standartlar oluşturuyor. Artık iş dünyası, sadece dijitalleşmeyi benimseyenlerin değil, inovasyonu iş kültürünün bir parçası haline getirenlerin başarılı olduğu bir döneme giriyor.
Türkiye’nin bu yeni dijital dünyada hala büyük bir şansı olduğunu düşünüyorum. Genç, teknolojiye yatkın ve öğrenmeye açık bir nüfusa sahibiz. Ayrıca coğrafi olarak, Avrupa, Orta Doğu ve Asya pazarlarının kesişim noktasında yer almak, Türkiye’ye lojistik ve ticaret açısından önemli bir avantaj sağlıyor. Ancak bu potansiyeli gerçekleştirmek için stratejik adımlar atmamız gerekiyor.
Türkiye’nin bu süreçte dikkat etmesi gereken bir diğer nokta, sürdürülebilirlik ve çevresel yeniliklere yatırım yapmak. Dünya artık sadece dijitalleşmeyi değil, çevresel sorunlara duyarlı teknolojik çözümleri de önceliklendiriyor. Bu alanda da güçlü bir strateji geliştirmek, Türkiye’yi uluslararası arenada daha görünür hale getirebilir.
Yapay zeka ve dijital dönüşüm, iş dünyasında devrim yaratıyor. Bu değişim sürecine adapte olan şirketler ve ülkeler, geleceği şekillendirecek. Türkiye, genç nüfusu, coğrafi avantajları ve hızla gelişen teknoloji sektörüyle bu yarışta önemli bir oyuncu olabilir. Ancak bunun için eğitime, inovasyona ve global iş birliklerine öncelik vermemiz şart. Biz Esas Holding olarak, bu dönüşümün bir parçası olmaktan ve bu vizyonla geleceği şekillendirmekten büyük bir heyecan duyuyoruz.
Bence benim içinde bulunduğum nesil ve benden önceki nesiller bugün baktığımda “eksik yetiştirildi”. Bu sorunun özünde de bu hissediyorum. Çocuklarımızı “iş hayatı” yerine “hayata” yetiştirmeliyiz, diye düşünüyorum. Ben öyle veya böyle iş insanı olmaya karar verdim. Yetiştirilişim, ailemin konumu çok etkili oldu bu kararımda. Ben bunu seçtim diye çocuklarımın bu yolu seçmesini beklersem “eksik” olur, diye düşünüyorum.
Eğer işler ile ilgililerse, gençlere iş dünyası hakkında en önemli tavsiyem ise şu: Meraklı olun ve öğrenmeye açık kalın. Dünya hızla değişiyor ve bu değişime ayak uydurmanın en iyi yolu, sürekli yeni bilgiler edinmek ve bunları uygulamak. Sadece bilgi edinmekle kalmayın, aynı zamanda bu bilgiyi yaratıcı ve yenilikçi yollarla nasıl kullanacağınızı öğrenin.
Ve son olarak: Hayallerinizin peşinden gidin, ama onları gerçekleştirmek için disiplinli bir şekilde çalışmayı asla ihmal etmeyin. Başarı, büyük hayallerin ve kararlılıkla sürdürülen bir çabanın birleşimidir. Gençlere her zaman hatırlatmak isterim ki: Yola çıkarken engeller olacak, ama doğru bir vizyon, sağlam bir ekip ve inançla bu engeller aşılabilir.
Ben hep yaşça daha büyüklerle çalıştım ve hep önerilerle onların fikirlerini açmaya çalıştım. Şimdi de çocukları hazırlamaya çalışıyorum. Sana baktığımda da Alman ekolü gördüm bu arada. Ama feed forward duydum sizden bayıldım mesela.
Bizi biz yapan bu değerli, vaz geçilmez, sevdalısı olduğumuz Türkiye’mizin kronik sorunları kur riski, enflasyon ve yüksek faiz. Her zaman dinamik ve proaktif, esnek ve çeşitlendirilmiş bir yaklaşımınız olmalı. Bu tür dönemlerde sadece koruma odaklı bir yaklaşım değil, aynı zamanda yeni fırsatlar yaratmaya yönelik bir bakış açısı benimsiyoruz. Çeşitlendirilmiş portföy yapımız, ekonomik dalgalanmalar karşısında riskleri dengelememize olanak tanıyor. Yatırımlarımızı hem sektörler hem de coğrafyalar arasında dağıtarak, piyasa dalgalanmalarının etkisini minimize etmeye çalışıyoruz.
Aynı zamanda teknolojiye yaptığımız yatırımlar, bu süreçte önemli bir avantaj sağlıyor. Veri analitiği ve dijital araçlar, ekonomik koşullardaki değişimlere daha hızlı ve etkili bir şekilde yanıt vermemize olanak tanıyor. Örneğin, piyasa trendlerini erken fark ederek stratejilerimizi buna göre şekillendirebiliyoruz. Teknoloji sadece riskleri yönetmekte değil, aynı zamanda rekabet avantajı yaratmakta da bize destek oluyor.
Ekibimize ve insan kaynağımıza yatırım yapmak da bu süreçte çok önemli bir rol oynuyor. Kriz yönetimi becerilerini geliştirmek, dayanıklılık ve esneklik kazandırmak için çalışanlarımızı sürekli destekliyoruz. Çünkü biliyoruz ki, sağlam bir ekip olmadan ekonomik dalgalanmalara karşı etkili bir şekilde mücadele etmek mümkün değil.
Dünya ekonomisinde dikkatimi çeken ve gelecekte büyük etkiler yaratacağını düşündüğüm birkaç temel küresel ekonomik trend var. Bunlar, iş dünyası ve toplumlar üzerinde hem zorluklar hem de fırsatlar yaratacak derin dönüşümleri işaret ediyor.
Türkiye, bu küresel trendlerden faydalanma potansiyeline sahip bir ülke. Genç ve teknolojiye yatkın nüfusu, jeopolitik konumu ve hızlı büyüyen girişimcilik ekosistemi ile birçok fırsatı değerlendirebilir. Ancak bu trendlerden en iyi şekilde yararlanmak için, eğitimden teknolojiye, sürdürülebilirlikten finansal inovasyona kadar birçok alanda stratejik yatırımlar yapılması şart. Özellikle teknolojiye erişimi artırmak, Ar-Ge yatırımlarını teşvik etmek ve girişimcilik ekosistemini desteklemek, Türkiye’nin bu yeni dünyada rekabetçi kalmasına katkı sağlayacak.
Türkiye ekonomisinin mevcut durumu, küresel ve yerel dinamiklerin etkisiyle oldukça karmaşık ve dalgalı bir süreçten geçiyor. Döviz kuru dalgalanmaları, yüksek enflasyon ve faiz oranları gibi zorluklar, iş dünyası ve yatırımcılar üzerinde baskı yaratıyor. Ancak Türkiye’nin güçlü bir ekonomik potansiyele sahip olduğunu unutmamak gerekir. Genç ve dinamik nüfusumuz, stratejik coğrafi konumumuz ve girişimcilik ekosistemimiz, bu zorlukları aşmamızda önemli avantajlar sunuyor.
Daha fazla neler yapılabileceğine baktığımızda; enflasyonu kontrol altına almak ve döviz kuru oynaklığını azaltmak, hem iş dünyası hem de yatırımcılar için öngörülebilir bir ortam yaratır. Para ve maliye politikalarının uyum içinde çalışması gerekiyor.
Genç nüfusumuzu doğru şekilde eğitmek ve teknolojik becerilerle donatmak, sürdürülebilir büyüme için kritik. Yaratıcılığı ve problem çözme becerilerini teşvik eden bir eğitim sistemi, ekonomiyi güçlendirebilir.
Yabancı yatırımcıyı çekmek için öngörülebilir ve şeffaf bir iş ortamı sunulmalı. Hukukun üstünlüğü, güçlü bir regülasyon sistemi ve teşvik mekanizmaları, yatırımcı güvenini artırır.
Dünya ekonomisi, sürdürülebilirliğe odaklanırken Türkiye de bu değişime uyum sağlamalı. Yeşil enerji ve çevre dostu teknolojilere yatırım yapmak, Türkiye’yi küresel ölçekte daha çekici bir yatırım merkezi haline getirebilir.
Yatırımcı güvenini artırmak için öncelikle şeffaflık ve öngörülebilirlik sağlanmalı. İstikrarlı bir ekonomik politika, güçlü bir hukuk sistemi ve etkili bürokratik süreçler, yatırımcıların Türkiye’yi tercih etmesinde belirleyici olacak. Ayrıca, bölgesel teşvik politikalarıyla Anadolu’daki potansiyeli harekete geçirmek, ülke genelinde daha dengeli bir ekonomik büyüme sağlayabilir.
Türkiye’nin daha fazla yatırımcı çekmek için yapması gerekenler var. Yatırımcılar, kararlarını alırken hukuki altyapının güçlü ve tutarlı olmasına dikkat eder. Adil bir yargı sistemi ve mülkiyet haklarının korunması bu açıdan çok önemli. Teknoloji, yenilenebilir enerji ve sağlık gibi stratejik sektörlerde daha çekici teşvik paketleri oluşturulabilir. Türkiye’nin lojistik, enerji ve dijital altyapısını güçlendirmek, yatırımcılar için bir cazibe merkezi yaratır. Türkiye, bölgesel bir üretim ve ticaret merkezi olma avantajını daha etkin kullanmalı. Avrupa, Orta Doğu ve Asya ile daha güçlü ticaret ilişkileri kurulabilir.
Türkiye’nin ekonomik sorunlarını aşması ve daha güçlü bir hikâye yazabilmesi için, küresel ekonomideki yerini yeniden tanımlaması gerekiyor. Bu hikaye, Türkiye’yi sadece bir üretim merkezi olarak değil, aynı zamanda bir inovasyon ve teknoloji merkezi olarak konumlandırmalı. Öyküde şu unsurlar olmalı:
“Yenilikçi Türkiye”: Teknolojiye ve Ar-Ge’ye yapılan yatırımlarla küresel arenada öne çıkan bir Türkiye.
“Yeşil Türkiye”: Çevre dostu ve sürdürülebilir ekonomiye geçiş yapan bir ülke.
“Küresel Bağlantı Noktası”: Jeopolitik konumunu lojistik, ticaret ve enerji koridorlarında etkili şekilde kullanan bir ülke.
“Genç ve Dinamik Türkiye”: Genç nüfusunun yaratıcılığı ve enerjisiyle küresel fırsatları değerlendiren bir ülke.
Bu vizyon, hem içeride hem de dışarıda güven ve ilham yaratır. Türkiye’nin sahip olduğu potansiyeli harekete geçirecek stratejilerle, ekonomideki zorlukları aşmak ve sürdürülebilir bir büyüme hikâyesi yazmak mümkün.
Dünya genelinde yaşanan büyük dönüşümler ve özellikle Çin-ABD arasındaki ticaret savaşları, sadece politik dengeleri değil, ekonomik ilişkileri ve küresel ticaret akışını da kökten etkiliyor. Bu tür jeopolitik ve ekonomik değişimlerin, Esas Holding gibi global bakış açısına sahip bir şirket için hem fırsatları hem de riskleri beraberinde getirdiğini düşünüyorum.
Fırsatlara baktığımızda şunu görüyoruz: Çin-ABD arasındaki ticaret savaşları, küresel şirketleri tedarik zincirlerini çeşitlendirmeye ve alternatif üretim merkezleri aramaya yönlendirdi. Türkiye, bu süreçte stratejik konumu ve üretim kapasitesiyle önemli bir oyuncu olabilir. Esas Holding olarak, bu fırsatı değerlendirerek özellikle üretim ve lojistik yatırımlarımızı çeşitlendirebiliriz. Orta Doğu, Avrupa ve Asya arasında bir köprü olan Türkiye, Esas Holding için yeni iş fırsatları yaratabilir. Küresel ticaret savaşları, teknolojik bağımsızlık ve yerel üretim gibi konuları öncelikli hale getirdi. Bu da sağlık teknolojileri, yenilenebilir enerji ve dijital dönüşüm gibi sektörlerde yeni fırsatlar doğuruyor. Esas Holding’in odaklandığı inovasyon ve teknoloji yatırımları, bu trendlerden doğrudan faydalanabilir. Birçok şirket, Çin’e bağımlılığı azaltmak için farklı coğrafyalara yatırım yapmayı düşünüyor. Türkiye, bu konuda büyük bir potansiyele sahip. Esas Holding, hem Türkiye’deki hem de uluslararası pazarlardaki yatırımlarla bu değişimden faydalanabilir. ABD-Çin gerilimleri, Türkiye gibi ülkeleri Avrupa, Asya ve Orta Doğu arasında daha etkili bir ticaret ortağı haline getiriyor. Bu durum, Esas Holding’in bölgesel iş birliklerini ve yatırım portföyünü genişletmesi için büyük bir fırsat sunuyor.
Elbette önümüzde önemli riskler de var: Jeopolitik gerilimler, küresel piyasalarda belirsizlik yaratarak yatırım ortamını olumsuz etkileyebilir. Döviz kuru dalgalanmaları, yüksek enflasyon ve artan enerji maliyetleri gibi unsurlar, risk yönetimini daha kritik hale getiriyor. Esas Holding’in küresel yatırımlarında bu tür belirsizliklere karşı güçlü bir strateji geliştirmesi gerekiyor. ABD ve Çin arasında yaşanan gerilim, korumacılık politikalarının artmasına yol açabilir. Bu da uluslararası ticareti ve yatırım akışlarını sınırlayabilir. Esas Holding, küresel yatırımlarını planlarken bu tür engelleri hesaba katmak durumunda. Küresel tedarik zincirlerinin yeniden yapılanması sürecinde, lojistik maliyetlerin artması ve hammaddeye erişimde yaşanabilecek zorluklar, Esas Holding’in bazı sektörlerdeki yatırımlarını etkileyebilir. Küresel dönüşümler, teknoloji ve dijital alanda yoğun bir rekabeti beraberinde getiriyor. Esas Holding’in bu rekabette geri kalmamak için yenilikçi çözümler geliştirmeye ve Ar-Ge yatırımlarını artırmaya devam etmesi gerekiyor.
Esas Holding olarak bu tür fırsatları ve riskleri dengelemek için çeşitlendirilmiş bir portföy yaklaşımı benimsiyoruz. Farklı sektörlerde ve coğrafyalarda yatırımlar yaparak riskleri dağıtıyor ve uzun vadeli büyümeyi hedefliyoruz. Özellikle teknolojik yenilikler, sürdürülebilirlik ve müşteri odaklı çözümler, stratejimizin merkezinde yer alıyor.
Ayrıca, küresel belirsizliklere rağmen fırsatları hızlı bir şekilde değerlendirebilmek için esnek ve dinamik bir yönetim anlayışıyla hareket ediyoruz. Veri analitiği ve dijital araçlardan faydalanarak piyasadaki değişimleri yakından takip ediyor ve kararlarımızı buna göre şekillendiriyoruz.
Dünya ekonomisindeki bu büyük dönüşümler, bir yandan riskler taşırken, diğer yandan yenilikçi ve stratejik bir bakış açısına sahip şirketler için büyük fırsatlar sunuyor. Esas Holding olarak, bu fırsatları değerlendirirken aynı zamanda riskleri öngörüp yöneten bir yaklaşımla hareket ediyoruz. Amacımız, bu dönüşümlerin bir parçası olmakla kalmayıp, onları şekillendiren bir güç haline gelmek.
Türkiye, genç ve dinamik nüfusuyla girişimcilik ekosistemini geliştirmek için büyük bir potansiyele sahip. Gençlerimizin enerjisi, yenilikçi düşünme yetenekleri ve dijital teknolojilere yatkınlıkları, bu ekosistemi büyütmek için çok değerli bir fırsat sunuyor. Ayrıca coğrafi konumumuz, Türkiye’yi Avrupa, Orta Doğu ve Asya pazarlarına açılan bir köprü haline getiriyor. Bu avantajlar, girişimcilik ekosistemimizi geliştirmek için önemli bir temel oluşturuyor.
Ancak bu potansiyeli tam anlamıyla değerlendirebilmek için bazı önemli adımlar atılması gerekiyor. Öncelikle, girişimcilik kültürünü genç yaşlardan itibaren geliştirecek bir eğitim modeli büyük önem taşıyor. Yaratıcılığı, eleştirel düşünmeyi ve problem çözmeyi teşvik eden bir sistem, genç girişimcilerin başarıya ulaşmasında kritik bir rol oynayabilir. Üniversitelerde girişimcilik programlarının artırılması ve teknoloji odaklı yeniliklerin desteklenmesi bu açıdan kilit adımlar olacaktır.
Finansmana erişim, girişimcilerin karşılaştığı en büyük engellerden biridir. Erken aşama girişimler, genellikle yeterli sermaye bulmakta zorlanıyor. Melek yatırım ağlarının güçlendirilmesi, girişim sermayesi fonlarının artırılması ve devlet teşviklerinin daha etkili bir şekilde kullanılabilir hale getirilmesi gerekiyor. Ayrıca, kitle fonlama gibi yenilikçi finansman yöntemleri de bu alanda büyük bir fark yaratabilir.
Regülasyonların sadeleştirilmesi ve girişimcilerin iş kurma süreçlerinin kolaylaştırılması, ekosistemi daha erişilebilir hale getirebilir. Girişimcilere yönelik teşviklerin anlaşılır ve hızlı bir şekilde erişilebilir olması da büyük önem taşıyor. Bunun yanı sıra, deneyimli mentorlarla genç girişimcileri bir araya getiren platformlar oluşturmak, onların karşılaştığı zorlukları daha kolay aşmalarına yardımcı olabilir.
Türkiye’nin girişimcilik ekosistemi için şanslı olduğu bir diğer alan, e-ticaret, fintech ve oyun sektörlerinde gördüğümüz son yıllardaki başarılar. Bu sektörler, ülkemizin potansiyelini somut bir şekilde ortaya koyuyor ve diğer girişimcilere de ilham kaynağı oluyor.
Erken aşama girişimciler için ise “altın kuralım” şu: İyi bir ekip oluşturun. Fikir önemli, ancak bu fikri hayata geçirecek doğru insanlara sahip olmak daha kritik. Başarı, güçlü bir vizyona sahip bir ekiple mümkün olur. Ekibinizle ortak bir hedef belirlemek ve onların potansiyelini en iyi şekilde ortaya çıkarmak için zaman ayırmanız gerekiyor. Ayrıca, girişimcilere denemekten korkmamalarını ve hata yapmaktan ders çıkarmalarını öneriyorum. Girişimcilik bir maraton ve bu yolculukta hata yapmak doğal, ancak onlardan öğrenmek işin en değerli tarafı.
Türkiye’nin girişimcilik ekosistemi, doğru adımlar atıldığı takdirde küresel ölçekte önemli başarılar yakalayabilir; genç girişimcilerimiz, bu potansiyelin en büyük kaynağıdır. Yeter ki onları destekleyecek doğru araçlar ve imkanlar sunalım.
VIII – ALİ BEY, İŞ DÜNYASI LİDERİ OLARAK SİZİ BİRAZ DAHA YAKINDAN TANIYALIM
Birçok yerde geçer: en büyük risk, risk almamaktır. Risk almak, iş dünyasında büyümenin ve başarıya ulaşmanın vazgeçilmez bir parçası. Ancak benim için risk, bir kumar değil, hesaplanmış bir fırsattır. Risk alma iştahım oldukça yüksek, ama bu iştahı destekleyen en önemli unsurlar, bilgi, analiz ve öngörü. Yani, her riski almak yerine, üzerinde detaylıca düşündüğüm ve stratejik bir potansiyel gördüğüm adımları tercih ederim. Felsefem şu: “Bilgi ve analizle desteklenmeyen bir risk, yalnızca gereksiz bir cesaret gösterisidir.”
Risk almak ve kendim gibi davranmak, benim için birbirini tamamlayan iki önemli unsur. Hayatta ve iş dünyasında özgün olmak, aldığınız risklerin temelini oluşturur. Her zaman kendi değerlerime ve içgüdülerime güvenerek kararlar almaya özen gösteriyorum. Kendim gibi davranmak hem liderliğimi hem de vizyonumu şekillendiriyor. Ancak bu özgürlük, tamamen kontrolsüz bir cesaret anlamına gelmiyor. Benim için risk almak, cesaretle birlikte sağlam bir planlama ve analizi de gerektiriyor.