enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
39,2423
EURO
44,7139
ALTIN
4.175,57
BIST
9.486,56
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
26°C
İstanbul
26°C
Parçalı Bulutlu
Pazar Parçalı Bulutlu
26°C
Pazartesi Az Bulutlu
28°C
Salı Açık
28°C
Çarşamba Parçalı Bulutlu
28°C

Ekonomik refahın sosyal patolojileri: Yalnızlık, depresyon ve intihar

Modern refah toplumu, toplumu öldüren yanılsatıcı bir gelişme hâlidir. Maddî olarak kalkınmanın manevî olarak nasıl bir çöküşe yol açtığının en önemli göstergelerinden biridir. Bu konuyu MTO’muzun en parlak talebelerinden Mehmet Varıcı hocamızın kaleminden irdeledik. Zihin açıcı okumalar… *** Modern toplumun en cazip vaadi refahtır: Daha fazla üretmek, daha kolay tüketmek, daha kısa süreli acılarla yaşamak. Ancak bu vaat, insanın iradesini beslemekten çok onu hiçleştirme riski taşır. İnsanın fıtratı;

Ekonomik refahın sosyal patolojileri: Yalnızlık, depresyon ve intihar
REKLAM ALANI
24.05.2025 02:23
2
A+
A-

Modern refah toplumu, toplumu öldüren yanılsatıcı bir gelişme hâlidir. Maddî olarak kalkınmanın manevî olarak nasıl bir çöküşe yol açtığının en önemli göstergelerinden biridir. Bu konuyu MTO’muzun en parlak talebelerinden Mehmet Varıcı hocamızın kaleminden irdeledik. Zihin açıcı okumalar…

***

Modern toplumun en cazip vaadi refahtır: Daha fazla üretmek, daha kolay tüketmek, daha kısa süreli acılarla yaşamak. Ancak bu vaat, insanın iradesini beslemekten çok onu hiçleştirme riski taşır. İnsanın fıtratı; mücadeleyle, yoklukla, sınanmayla tekâmül eder. Refah, bu tekâmül sürecini geçici tatmine dönüştürdüğünde irade kaybolur, tahammül zayıflar. Geriye, memnuniyetle şekillenmiş ama anlamdan kopmuş bireyler kalır. Refah, çağdaş insanın rüyası gibi görünür; fakat çoğu zaman onu derin bir uykuya mahkûm eder. Ne kadar konforluysa, o kadar sersemletici; ne kadar parlatılmışsa, o kadar aldatıcıdır.

Refah, kısa sürede rahatlık sunar; zamanla kırılganlık üretir. Konfora alışan birey, en küçük aksaklığı yıkım sayar. Beklentinin sürekli artması, sabrı törpüler; tatmin, tahammülü köreltir. Bugün öfke, alışkanlıkların sekteye uğramasından doğar; yokluk, buna yalnızca zemin hazırlar… Ne kadar uzun sürerse refah, onun sona ermesi o kadar sarsıcı olur. Küçük bir ekonomik dalgalanma, büyük bir güven krizine dönüşür. Geçici bir eksiklik, devletle kurulan bağın çözülmesine yol açar. Çünkü alışkanlık, ihtiyaçtan daha derine yerleşir. Bu durum, bağlılık görünümü altında bir beklenti yığını oluşturur. O beklenti doymazsa, hayal kırıklığı yalnızca bireyde kalmaz, toplumu da sarar. Ve o anda, hafızasını yitirmiş toplum, yüzünü hakikate çevirmek yerine kendi öfkesine secde etmeye başlar.

YAZI ARASI REKLAM ALANI

Refah, insanlar arasındaki bağı güçlendirmediğinde, yalnızlığı çoğaltır. Temel ihtiyaçları karşılanan birey, başkalarına duyduğu gereksinimi kaybetmeye başlar. Yardımlaşma, yerini hizmet alımına bırakır; paylaşma, kişisel konforun gölgesinde unutulur. Zamanla sosyal ilişkiler çözülür, birlikte yaşama iradesi zayıflar. İnsanlar aynı sokakta yürür, aynı apartmanda oturur ama birbirinden habersiz yaşar. Bu durum “yalnız bireyler” üretmekle kalmaz, sinsi bir toplumsal kopuşu da beraberinde getirir. Ve bu kopuş, çoğu zaman fark edilmeden büyür.

Japonya, refahın bireyleri korumakla yetinmediği; onları birbirinden ayırdığı bir toplumsal yapının izlerini taşıyor. Her yıl binlerce yaşlı insan, evlerinde tek başına hayatını kaybediyor; bedenleri ise günlerce, bazen haftalarca fark edilmiyor. Bu ölümler artık istisna olmaktan çıktı; toplumun tanıdığı, devletin kayıtlara geçirdiği, akademinin incelediği bir vakaya dönüşmüş durumda: Kodokushi. Sessizliğin olağanlaştığı, toplumsal bağların görünmez hâle geldiği bir düzende, insanlar hem gözden düşüyor hem de sistemin dışında kalıyor. Sağlık hizmetleri işliyor, kamu düzeni sorunsuz görünüyor, teknoloji her şeyi ölçüp değerlendiriyor. Fakat tüm bu sistemsel başarıya rağmen, insan, insanla temas kurmadığında yalnızlaşıyor; yalnızlaştıkça unutuluyor; unutuldukça siliniyor. Kodokushi, tam da bu zincirin son halkasıdır.

Refah toplumlarının yüzeyde sunduğu konfor, duygusal olarak daha istikrarlı bireyler üretmiyor. Aksine, birçok gelişmiş ülkede depresyon, en yaygın ve sistematik sağlık sorunlarından biri hâline gelmiş durumda. Güney Kore’de lise ve üniversite çağındaki gençlerin önemli bir kısmı, okul dışı saatlerini bireysel terapi seansları veya dijital kaçışlarla geçiriyor. Almanya’da yapılan bir araştırma, 15–24 yaş grubunun üçte birinden fazlasının klinik düzeyde depresyon belirtileri gösterdiğini ortaya koydu. İskandinav ülkeleri ise antidepresan kullanımında Avrupa’nın en üst sıralarında. Her şeyin planlandığı, ihtiyaçların karşılandığı, hizmetin eksiksiz sunulduğu bu toplumlarda birey, kendini iyi hissetmekte zorlanıyor. Çünkü düzen, dış dünyayı kontrol altına alırken iç dünyayı ihmal ediyor. Modern refah, bedeni korurken ruhu yıpratıyor, ihtiyaçları azaltırken kaygıları çoğaltıyor.

Duygusal kırılmaların en ağır tezahürü intihardır. Ve bugün, refahın yüksek olduğu birçok ülkede bu trajik son, her zamankinden daha yaygın. Güney Kore, Japonya, Litvanya, Finlandiya gibi ülkelerde intihar oranları, dünya ortalamasının çok üzerinde. Bu ölümler çoğu zaman ekonomik yoksunluktan ziyade anlam yitiminden, bağ kopuşundan, toplumsal değersizlik hissinden besleniyor. Göstergeler iyileşiyor, hizmetler genişliyor, yaşam süresi uzuyor; ama insanın yaşama iradesi zayıflıyor. Bu çelişki göz ardı edildikçe, her yeni ölüm yalnızca bireysel bir kayıp olmanın ötesinde toplumsal bir çürümenin işareti hâline geliyor. Refah artarken yaşama gerekçeleri ortadan kalkıyorsa sorgulanan yalnızca sistem olmaz, hayatın kendisi de bu sorgunun öznesi hâline gelir.

Bütün bu tablo, bireyin iç dünyasındaki kırılmaların kişisel boyutu aşarak kamusal bir soruna dönüştüğünü açıkça gösteriyor. Çünkü duygusal çöküş, sonunda yönünü sisteme çevirir. Toplumsal bağların zayıfladığı, bireyin yalnızlaştığı, yaşama tutunma gerekçesinin görünmez olduğu bir yapıda, huzurun yerini kaygı, güvenin yerini kırılganlık alır. Bu kriz hem bireyin hem de onu yöneten yapının açmazıdır. Refahı yalnızca ekonomik göstergelerle tanımlayan, insanı tüketici ya da performans sahibi bir varlık olarak gören her sistem, içten içe çözülmeye mahkûmdur. Çünkü insanın yalnızlaştığı bir toplumda, yönetimin güçlü olması yalnızca bir yanılsamadır.

REKLAM ALANI
ETİKETLER: , , , ,
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.