Fransa, Avrupa’da en fazla Müslüman nüfusa sahip ülke olarak dikkat çekerken, artan İslam karşıtlığı kaygı verici boyutlara ulaştı. Medyanın Müslümanları suçlu veya mağdur olarak göstermesi, ülkede yaşayan milyonlarca Müslümanı doğrudan etkiliyor. Öte yandan İslamofobik saldırılara gösterilen müsamaha ise tehditleri artıyor. Bunun son örneği ise Saint-Omer kentinde bir caminin önüne bomba yerleştiren 30’lu yaşlardaki bir kadına verilen yedi aylık ertelenmiş hapis cezası oldu.
Fransa’da Sarkozy döneminden başlayıp François Hollande ve Emmanuel Macron’un cumhurbaşkanlığı ile devam eden Müslümanlara karşı ayrımcılık ve baskıcı tutum ülkede İnsan hakları savunucusu dernekler tarafından sürekli kınanmasına rağmen daha da kötüye gidiyor.
Fransa’da bir caminin önüne el bombası bırakıp hiçbir terör suçu ithamı olmadan ve sadece ertelenmiş bir ceza alarak kurtulmak mümkün.
Olayın gerçekleştiği Saint-Omer şehrinde 300 kişi yürüyüş yapmış bizzat belediye başkanı bunu korkunç bir saldırı olarak kınamıştı. Ancak Müslüman toplumu, sanığın psikolojik olarak dengesiz olduğu yönündeki değerlendirmeyle yetinmek zorunda kaldı.
Bu olay ülkedeki İslamofobik şiddetin ve silahlı ırkçı üstünlükçü grupların saldırılarının sadece basit bir adli vaka olarak görülmesi eğiliminin bir örneği. Bu da Müslüman antifaşist aktivistlerin giderek daha fazla kriminalize edildiği bir dönemde yaşanıyor.
Fransız aşırı sağcı “Barjols” grubu, “çok yakında” gerçekleştirilmesi planlanan saldırılar düzenleme tehdidinde bulunmuştu. Üyeleri yakalandığında, hedeflerinden birinin yalnızca Müslümanlar değil, aynı zamanda Emmanuel Macron olduğu ortaya çıkmıştı. Ancak, mahkemede bu grubun birçok üyesi beraat etti, geri kalanlar hafif cezalar aldı ve adli kontrol altında serbest bırakıldı.
Tehlikeli olarak değerlendirilen birkaç kişi temyiz duruşmalarına katılmadı. Ancak aynı müsamaha Müslüman sanıklara gösterilmiyor.
Filistin davasını savunan sembol isimlerden Elias d’Imzalene, barışçıl bir toplantıda sadece “intifada” kelimesini telaffuz ettiği için mahkemeye çıkarıldı ve Bolloré grubuna ait medya organlarında ve Fransa’nın büyük haber kanallarında Yahudilere karşı şiddet çağrısı yapmakla suçlandı. Genç bir anne ve sağlık çalışanı olan Amira Zaiter, sadece attığı tweetler yüzünden iki ay hapiste kaldı. Öte yandan, Paris’teki Gazze protestosunda göstericileri darp eden ve saldırılarını videoya kaydeden adam, davası bahara ertelenerek serbest bırakıldı.
Fransa’da, eğer antisemitik olduğu iddia edilen bir grafiti Filistin ile bağlantılıysa, iki yıl hapis cezasına çarptırılabiliyor.
Strasbourg’da 60 yaşında bir adamın aldığı ceza bunun bir örneğini teşkil ediyor. 62 yaşındaki adam ırkçı nefreti teşvik etmek ve terörizm suçuyla 18 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Öte yandan, bir sinagoga saldırı düzenlemeye kalkışmadan önce durdurulan neo-Nazi Angel B’ sadece dokuz yıl hapis cezası aldı.
Bunu, şiddete çağrı yapmadığı halde, sadece bir video yayınladığı için 15 yıl hapis cezası alan Filistin yanlısı ve ırkçılık karşıtı aktivist Abdelhakim Sefrioui ile kıyaslayınca ülkedeki vahim tablo ortaya çıkıyor.
Son dönemdeki bu yargı kararları, Fransa’daki Müslümanlar için son derece kaygı verici bir tabloyu gözler önüne seriyor. Yasal çerçeve, Filistin halkının mücadelesine destek veren her türlü ifadeyi ve daha genel olarak İslamofobiye karşı mücadele eden insan hakları aktivizmi suç haline getiriyor. Öte yandan, en şiddet yanlısı aşırı sağcı hareketler neredeyse hiçbir engelle karşılaşmadan faaliyet göstermeye devam ediyor. Bu da onların kendilerini her zamankinden daha güçlü hissetmelerine ve daha fazla saldırı düzenleme cesareti bulmalarına yol açıyor. Bunun yanı sıra tüm Filistinlileri “terörist” oalrak gören, onların katledilmesi için sosyal medya hatta televizyon kanallarında çağrı yapanlara bir soruşturma bile açılmıyor.
Paris’te, Kasım 2023’te, mavi yıldızların duvarlara çizilmesi olayı hakkında soruşturma açan vali Laurent Nuñez, altı müfettişin sadece bu olayla ilgilendiğini duyurmuştu. Ancak, bu sembollerin yabancı bir ülke provokasyonu olduğu ve Filistin yanlısı hareketle hiçbir ilgisi bulunmadığı ortaya çıkmıştı. Neo-Nazilerin antisemitik ve İslamofobik faaliyetlerine yönelik benzer kapsamda bir soruşturma yapıldığına dair hiçbir açıklama yapılmadı.
Bunun en büyük delillerinden biri de 7 Ekim olaylarından sonra 1000’e yakın insanın terörü övme suçlaması ile karşı karşıya kalması bir çoğunun da ya da hapis ya ertelenmiş ceza alması.
Bu konuda en ilginç verilerden biri İsrail yanlısı siyonist bir lobi CRIF’in (Fransa’daki Yahudi kuruluşları konseyi) kendi raporundan geliyor. CRIF, antisemitik saldırıların yüzde 30’unun Filistin konusuyla bağlantılı olduğunu bildiriyor. Dolayısıyla antisemitik eylemlerin yüzde 70’inin Filistin meselesiyle hiçbir ilgisi yok. Ancak, bu yüzde 70’lik kısım kamuoyunda neredeyse hiç tartışılmıyor.
Öte yandan Fransa’da ise, yargıçların ve avukatların aşırı sağcı Riposte Laïque sitesi tarafından tehdit edilmesi aniden büyük bir mesele haline geldi
Buna rağmen bu tür siteler hiç sorun yaşanmazken sırf sosyal medya paylaşımlarının altına yapılan bazı yorumlardan dolayı dernekler ve camiler kapatıldı. Bazı yayın evleri sattıkları kitaplarda çok evlilik ya da mirastan bahsettiği için kapatıldı. Şu anda Fransa’da devlet ile sözleşmesi olan hiçbir özel Müslüman okul kalmadı. Şu anki devlet politikasına karşı çıkan kim varsa da Müslüman Kardeşlerden olmak ile suçlandı.
Yani devletin empoze ettiği fikirleri benimsemeyen kim varsa kriminalize edildi.