Marx’ın en mühim tespitlerinden birisi kapitalizmin doğurduğu
çelişkisiydi. Ama gâliba görmediği, görmüş olsa bile derinleştirmek istemediği husus,
bu çelişkide kimin nesne, kimin özne olduğudur
. Sistemi kuranın sermâye olduğu ve o teşebbüs etmeden emeğin hiçbir karşılığı olmayacağı âşikârdır. Mesele, sermâyenin emeği sömürmesi kadar; belki de ondan ziyâde, onun öznesi olmasıyla alâkalıdır. İşçi sınıfının özneleşmesi kapitalizmin emperatifleri açısından imkânsız bir durumdur. Marx’ın kapitalizme dâir tuhaf bir şekilde sâhiplendiği müspet fikirler bu manzarayı ayrıca ağırlaştırmaktadır. Marx’a göre kapitalizm, bütün çelişkilerine, onda
açtığı derin yaralara rağmen insanlığın târihinde çok ileri, hattâ yer yer hayranlık uyandırıcı
bir evredir. Kapitalizmi yükselten bilim ve fendeki gelişmeleri eleştiren, bu ikisinin ürünü olan sanayileşmeyi toptan reddeden çevreleri -bence hakikî devrimciler onlardı- gericilikle, karanlıkçılıkla (obskürantizm) suçlaması çok mânidardır. Hâsılı, sosyalizmi düşündüren kapitalizmin bizâtihî kendisidir. Marx bir bakıma, sosyalizm ve onun en mükemmel seviyesini temsil eden komünizmde,
kapitalizmin insânîleştirilmesi
fırsatını görmekteydi. Temel hâtası da buydu. Sosyalizm, kapitalizmin evet belki de kısmen mümkün kıldığı; ama doğrudan ve dolaylı olarak güdümlediği bir modeldi.
Sosyalizm, ister bir nazariyat, ister bir tecrübe olarak kapitalizmin içinde tedâvüle girebilir; ama onun yerini alamazdı.
Nitekim, bugüne kadar yaşanmış olan sosyalist pratiklerin kapitalizmin devletçi, korporatist modellerini üretmekten ileri gidememesi bu sebeptendir. Eğer kapitalizm hakikaten aşılmak isteniyorsa, Japon düşünür Karatani’nin işâret etmiş olduğu üzere
kapitalizmin târihsel bir ilerleme olduğu fikrinin
esaslı bir şekilde terk edilmesi gerekiyor. Bunun yerine onun bir
olduğunun unutulmaması gerekiyor. Eğer çok isteniyorsa onun yerini alabilecek modellerin,
mübâdele tarzlarına Marx’tan daha fazla ehemmiyet vererek geriye yönsemeci
(ebedî dönüş mitosunda olduğu üzere retrospektif /regresyonist)
elde edilebileceğini düşünmek için çok sayıda sebep birikmiş görünüyor. Hoş, bunun da pek mümkün olduğunu düşünenlerden değilim. Kapitalizm insanlığın târihinde bunu çok zorlaştıran tesirlerde bulundu. En büyük tahribâtı ise
olduğunu düşünüyorum.
Kapitalizmde doğrular ortaya çıkarılabilir ama doğrularla yaşanmaz
. Çünkü her defâsında, güncelden başlayarak kapitalizmin emperatifleri ve normları onlara dâir bir inancın gerçekleşmesine mâni olur. Bu da inanç eksikliğidir. Kapitalizmde doğruyu bilebilirsiniz ama ona inanmazsınız.