Suriye’de, 8 Aralık 2024’te Esed rejiminin devrilmesinin ardından endişlerine paralel olarak ihlallerini artıran İsrail, ordusunu toparlamış güçlü bir Suriye’yi kendisine tehdit görüyor. Yeni Suriye yönetimini sık sık hedefe koymaya çalışan işgal devleti, Şam’ın dost ülkelerden alacağı destekle bölgedeki hava üstünlüğünü sonlandırmasından korkuyor.
İsrail ordusuna ait savaş uçakları, nisan ayının başında Suriye’nin çeşitli bölgelerindeki üç askeri üssü vurarak tahrip etti. Başkent Şam’ın güneyindeki Kisve’de bulunan bir askeri üssün yanı sıra Hama Askeri Havaalanı ve Humus kırsalındaki Palmira yakınlarında bulunan T-4 Askeri Havaalanı’nı vuran işgal uçakları, buralarda devrik Esed rejiminden kalma ve kullanılabilir savaş uçaklarını da imha etti. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Dışişleri Bakanı Gideon Saar, bu saldırıların yıllardır halkına karşı savaşan Suriye ordusunun yeniden yapılandırılması için çalışan yeni Şam hükümeti ve Türkiye’ye bir mesaj olduğunu ilan etti. Suriye’de namlusunu halkın üzerine çeviren bir ordu yerine bölge ülkeleriyle iyi ilişkileri olan ve halkını koruyan bir ordunun kendisine tehdit olacağını düşünen işgalci güç, bu tehdidi havadan vurarak engellemek istiyor. Ancak Türkiye ve diğer dost ülkelerin Suriye’ye hava kalkanı sağlaması halinde bu amacına ulaşamayacak.
Yaklaşık 14 yıllık mücadelenin ardından 60 yıllık Baas diktatörlüğünü devirerek Şam’da yönetimi ele alan Suriye devrimi, yeniden toparlanma sürecinde ilk aşamada meşruiyetini inşa etmeye çalışıyor. Devrim yönetimi, adım adım meşru bir hükümet kurarken önce Şubat ayında Ulusal Diyalog Kongresi’ni gerçekleştirdi. İsrail bu kongrenin hemen ardından Suriye’nin güneydoğusunda geniş çaplı hava saldırıları düzenledi. Şam, son olarak mart ayı sonunda geçiş sürecini yönetecek ve Suriye’nin her kesiminden temsilcilerin olduğu yeni hükümeti ilan etti. Bu hükümet, bölgesel ve uluslararası güçler tarafından memnuniyetle karşılandı. İsrail’in nisan ayı başındaki saldırıları da hükümetin ilanından sonra geldi. Şam’daki yeni yönetimin meşruiyetini kurması halinde kendisine karşı Esed rejiminin aksine Suriye halkının çoğunluğunu arkasına almış bir güç merkezi bulacağını anlayan İsrail, bu meşruiyeti engellemek için ABD’den Suriye’de parçalı bir yapı oluşturma konusunda destek istedi. Aynı anda üç havaalanını vurarak yeni yönetimin ordusunu toparlamasını geciktirmeye çalıştı.
Devrim döneminde Suriye’yi işgal ederek Golan Tepeleri’ne yaklaşan İran’a bağlı mezhepçi milis grupların hamisi olan Rusya ile yazılı olmayan bir anlaşma yapan İsrail, Suriye’nin hava sahasını Rusya ve ABD ile paylaşmıştı. Bu dönemde, tehdit olarak algıladığı bu gruplara karşı özgürce hava saldırıları düzenleyen işgal devleti yeni dönemde hava üstünlüğünü kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya. Yeni Şam yönetiminin Türkiye ile askeri iş birliği anlaşmaları imzalamasıyla Suriye ordusunun yeniden yapılandırılması sürecinin hız kazanması bekleniyor. Türkiye’nin özellikle Suriye’nin tam ortasında bulunan ve Golan Tepeleri’ne 270 kilometre yakında bulunan T-4 üssüne yerleşerek burada Hisar ve S-400 hava savunma sistemleriyle Suriye topraklarını dış tehditlerden koruması, Tel Aviv’in Suriye’deki yeni ve meşru güç merkezinin oluşmasını engelleme girişimlerini akamete uğratabilir. İsrail’deki hükümete göre bu durum ayrıca, ABD’nin diğer bölge ülkelerine vermeyip yalnızca İsrail’e gönderdiği gelişmiş hava araçlarının artık Tel Aviv’i koruyamayacağı anlamına geliyor.
Suriye’deki yeni yönetimin dost ülkelerin de yardımıyla ülkede istikrarı sağlaması, başta DEAŞ ve PKK olmak üzere, devrim sürecinde rejimin de ayakta kalmasını sağlayan dış müdahale bahanelerini yok etme potansiyeli taşıyor. Ocak ayında PKK’ya selam gönderen İsrail, ABD’nin bu konuda ısrarcı davranmayıp Şam ile Kürtlerin anlaşmasının önünü açmasıyla bu kartını kaybetti. DEAŞ’ın etkinliğini hala koruduğu Çöl bölgesinde bulunan Palmira yakınlarındaki T-4 Askeri Havaalanında güçlü bir askeri yapı kurulması da terör örgütü DEAŞ’ı geri dönülemez şekilde yok etme ihtimalini güçlendirecek. Bu da başta İsrail olmak üzere yabancı güçlerin Suriye’ye müdahalede kullandığı bahaneyi ortadan kaldıracak. Bu örgütlerin olmaması da İsrail’i, Suriye’yi parçalama planında kullanacağı aparatlardan yoksun bırakacak.
Netanyahu’nun Washington ziyareti öncesi Suriye’deki yeni yönetim ve Türkiye’nin verdiği destek hakkında sert ifadeler kullanan İsrail yönetimi, ziyaretten umduğunu bulamayınca “diyalog yoluna geçiş” sinyali veriyor. Ziyaretin hemen ardından İsrail ve Türkiye’den teknik heyetler, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de bir toplantı gerçekleştirdi. İsrail heyetinin başındaki Ulusal Güvenlik Danışmanı Tzachi Hanegbi, “Her iki tarafın da bölgedeki çıkarlarını önemsiyoruz” dedi. İsrail’in daha önce Türkiye ile yaşadığı diplomatik krizler üzerinden bir derleme yapan Haaretz gazetesi ise Tel Aviv’in bu tavrının Suriye’ye yönelik atılan adımlardan taviz vermek zorunda kaldığı şeklinde yorumladı.
Suriye’deki müdahalelerini meşrulaştıracak bir uluslararası desteği bulamayan Tel Aviv yönetiminin bundan sonra ne yapabileceği sorusu, İsrail medyasında gündemi meşgul eden ana konular arasında yer alıyor. Times Of İsrael’de Norit Yohanan imzasıyla yayınlanan analize göre İsrail’in bu konuda “Çok az seçeneğinin olduğu” yorumu yapıldı. ABD’nin İsrail’i Suriye’de minimalist bir yaklaşıma zorladığına dikkat çekilen yorumda, Suriye’nin Esed rejiminin yıkılmasının ardından kaostan kurtulmasına yardımcı olacak güçlü bir ülkeye ihtiyaç duyduğu, Türkiye’nin de bunun parçası olmak istediği ve bunun engellenmemesi gerektiğinin altı çizildi.
İsrail ile Türkiye arasında Bakü’de gerçekleşen çatışmasızlık mekanizması teknik görüşmeleri için yola çıkan İsrail heyetinin Türkiye hava sahasını kullanmasına izin verilmedi. İsrail resmi yayın kurulu KAN’da yer alan haberde, Türkiye’nin İsrail heyetinin hava sahasını kullanmasına kesinlikle izin vermediğine dikkat çekilerek, “Türkler, RM-707 kodlu uçağımızın Türkiye hava sahasından geçmesine izin vermedi. Üstelik uçakta üst düzey isimler olmasına rağmen. Türkler, uçağın hava sahalarından geçmemesi konusunda ısrarcı oldular. Açıkçası bu pek de diplomatik bir yol değil” ifadeleri kullanıldı.