İnsanoğlu bilinen kaynaklara göre “Gılgamış”tan itibaren “ölümsüzlük iksirini” aramaktadır. Âhirete inanmayanlar için ölüm kesin bir son, ürkütücü bir âkıbettir. Bu sebeple bu insanlar ölümden bahis açılsın istemezler. Mezarlık kapısına yazılan “ Her nefis ölümü tadacaktır ” âyetinden korkar, hemen oradan uzaklaşırlar. Günümüzde mezarlıklar şehrin dışına taşındı. Oysa atalarımız ölüleriyle birlikte yaşıyordu. Her caminin, mescidin haziresinde saygı duyulan isimler, tanıdıklar, akrabalar gömülüdür.
Âhirete inanmayanlar için ölüm kesin bir son, ürkütücü bir âkıbettir.
Günümüzde mezarlıklar şehrin dışına taşındı. Oysa atalarımız ölüleriyle birlikte yaşıyordu. Her caminin, mescidin haziresinde saygı duyulan isimler, tanıdıklar, akrabalar gömülüdür.
Ömrün gençlik dönemi bahara, yaşlılık devri sonbahara-kışa benzetilmiştir. Doğrudur. Bahar iç açıcı, coşkunluk verici, zevkli, ferah, umut dolu, enerjik bir mevsimdir.
Sonbahar öyle mi; dökülen yapraklarla birlikte karşı konulamaz sona doğru yaklaşmakta olduğumuzu fısıldar. Hava yağmurlu ve kasvetlidir.
Bu sebeple olsa gerek Yahya Kemal şöyle diyor:
Artık ne gelen ne beklenen var
Tenhâ yolun ortasında rüzgâr
Teşrin yaprakları ile oynar
Ancak sonbaharın bu elem dolu yüzüne karşı; insanı besleyen, doyuran bir tarafı da vardır.
Ancak günümüzde bir yerlerden esen rüzgârlar güya yaşlanmaya set çekmek sevdasındadır.
Saçlar sakallar boyanır ve ava çıkılır. Tüm güzellik ve spor salonları emrinizdedir. Yetmedi estetik operasyonlar devreye girer. Çizgiler alınır, yüz gerdirilir, gıdıda sarkıntı kalmaz.
Bir başka fırtına “çocuk” üzerinden koparılır.
Hangi çocuk?
Ortaya ne çocukluk ne gençlik ne olgunluk olmayan tuhaf bir manzara çıkar.
İyice yaşlananlar çocukluğuna geri döner derler. Bu ayrı mesele. Bir ucu bunama, öteki ucu kapris.
Günümüzün çocukları ebeveynleri tarafından “harika” sayılıp, her dedikleri anında yerine getirildiği için zapt edilmez birer “tüketici”dir. Disiplinden hoşlanmaz, nasihat sevmezler.
Gençler, hele “rüştünü ispat” etmişse “ABD hayat tarzı”na uygun olarak serapa özgürlük ister.
Bunun aslı “tüketim” özgürlüğüdür.
İş beğenmiyor, aslında çalışmak istemiyor, bilgisayar başından kalkmıyorlar. “Ev genci” diye anılan bu gençler muhtemelen “baba parası” yiyor.
Sözümüz saçı-sakalı boyayıp “tik-tok”ta hovardalığa çıkanlara. “Dijital iletişim”in bağımlılık yaptığı günümüzde, bu fırtınadan ne çocuklar ne gençler ne de yaşlılar âzadedir.
Korunma ve denetleme.
Nereye kadar?
Teknolojinin sağladığı konfordan kimse vazgeçemez. Bütün bu zenginlik ve kolaylıklar insanoğlunu sanki sürekli bir bahar mevsimindeymiş gibi alışılmadık, olmadık heyecanlara sürüklüyor.
İnsanın “Bindik bir alâmete, gidiyoruz kıyamete” diyesi geliyor.