Suriye’nin kuzeyinde ne olduğunu evvela tane tane anlatayım. -Birbiriyle yakın zamana kadar kavgalı olan Barzanici Kürtlerle PKK’lı Kürtler bir araya geldiler. -Esed’in devrilmesinden başlayan bu süreç, Öcalan’ın fesih ve silah bırakma çağrısından sonra Barzani yönetiminin de araya girmesiyle hız kazandı. -Sonuçta bütün Kürt grupların bir araya gelip bir ittifak sistemi içinde hareket etmeleri kararı alındı. -Kamışlo’da yapılan toplantının amacı şuydu: Kürt birliğini sağlamak, Kürtlerin ortak taleplerini
Suriye’nin kuzeyinde ne olduğunu evvela tane tane anlatayım.
-Birbiriyle yakın zamana kadar kavgalı olan Barzanici Kürtlerle PKK’lı Kürtler bir araya geldiler.
-Esed’in devrilmesinden başlayan bu süreç, Öcalan’ın fesih ve silah bırakma çağrısından sonra Barzani yönetiminin de araya girmesiyle hız kazandı.
-Sonuçta bütün Kürt grupların bir araya gelip bir ittifak sistemi içinde hareket etmeleri kararı alındı.
-Kamışlo’da yapılan toplantının amacı şuydu: Kürt birliğini sağlamak, Kürtlerin ortak taleplerini belirlemek ve oluşturulacak ortak bir heyetle Şam yönetimiyle müzakere masasına oturmak.
-Kamışlo’daki konferans PYD-YPG’nin kendi konferansı değildi. Konferans sonunda açıklanan bildirideki talepler de PYD/YPG’nin kendi talepleri değildi; o konferansa katılan bütün Kürt gruplarının ortak talepleriydi.
Sonuç bildirisini okudum dikkatlice.
Orada ben açıkça etnik ayrılıkçılığı-bölücülüğü içeren bir talep görmedim.
Ademi merkeziyetçiliğe yapılan vurgu, etnik ayrılıkçılık-bölücülük biçiminde yorumlanıp baskılanırsa, yeni bir sorun alanına kapı aralanmış olur.
Çünkü ademi merkeziyetçilik de, demokratik idari sistemin bir parçasıdır nihayetinde.
Avrupa demokrasilerinde bunun örnekleri sayılamayacak kadar fazladır.
Yönetim biçimleri sonuçta ülkeden ülkeye değişir.
Ülkelerin halkları kendi sosyolojilerine veya tarihsel deneyimlerine uygun idare biçimlerine kendileri karar verirler.
Bildirinin özünde gördüğüm kadarıyla güçlü bir birlik talebi var.
Suriye’nin toprak bütünlüğünün yanı sıra Suriye’de yaşayan bütün unsurların katılımına ve temsiline açık demokratik bir tek Suriye devleti talebi var.
Yapılacak yeni anayasada diğer farklı unsurlarla birlikte Kürtlerin de haklarının garanti altına alınması talebi var.
Türkmen kardeşlerimizin de haklı olarak bu yönde talepleri olmuştu…
Esed ve Baas diktatörlüğü deneyimi yaşamış bir ülkede anayasal bir teminatın istenmesinden daha doğal ne olabilir ki?
Suriye Kürtleriyle birlikte Suriye Türkmenlerinin de kurucu-asli unsur olarak görülmeyip sürekli baskılandığı bir Suriye’den bahsediyoruz.
Bir daha böyle bir deneyimin yaşanmaması için anayasal garanti istenmesi, anlaşılabilir haklı bir taleptir.
Sonuç bildirisinde yer alan ademi merkeziyetçilik talebi peşinden ayrılıkçı-bölücü bir talep olarak görülüp reddedilirse, en fenası isyan nedeni sayılırsa, o vakit bu durum Esed yönetiminin inkar ve baskı politikalarının farklı bir kılıfla sürdürülmek istendiği algısının kökleşmesine yol açar ki bu Suriye’nin birliği için pek de hayırhah olmaz.
Suriye Kürtlerinin bu taleplerinin Türkiye için tehdit oluşturduğuna peşinen inanıp reddetmek de açık söyleyeyim Türkiye’nin bölge Kürtleriyle bütünleşme siyasetine zarar verir. Başka bir deyişle, Türkiye’nin ortak akideden ve tarihi beraberlikten kaynaklanan Türk-Kürt ittifakını yeniden güçlü bir biçimde tesis etme misyonunu da darbeler.
Bölge Kürtleriyle Türkiye’yi karşı karşıya getirmeyi amaçlayan malum güçlerin oyun planlarını bozacak bir siyasi aklın hep devrede olması şart.
Türkiye bölge Kürtlerinin meşru ve haklı taleplerine destek çıkan ve Suriye özgülünde de Kürtlerin kurucu unsur olarak kazanımlarına sahip çıkan bir imparatorluk vizyonuyla hareket ederse küresel bir aktöre kendini dönüştürmüş olur.
Konumuz Kürtler olduğu için Kürtler diyorum.
Türkiye’nin yapması gereken Türkmenler başta olmak üzere Suriye’de yaşatan tüm etnik ve dini unsurları barış içinde yaşatacak bir güçlü formülasyona öncülük etmesidir.
Barış süreciyle amaçlanan budur aslında.
Prangalarından kurtulmuş Türkiye’nin kendi bölgesini bu anlayış temelinde de inşasına öncülük etmek.
Barış sürecinin hitamından sonra birlikte inşa edeceğimiz “Türkiye Yüzyılı”nın misyonu budur.
Akidemizle ve tarihsel tecrübemizle çelişmeyen hiçbir talebe karşı çıkmamak gerektiğini söylemek bile gereksiz.
Ben o sonuç bildirisinde etnik bir federasyon ve özerklik talebi görmedim.
Böyle etnikçi bir yapının aynı zamanda silahlı bir gücünün olması gerektiğine dair bir talep de görmedim.
PKK’nın şu anki fiili silahlı özerk yönetiminin devamının istendiğine dair bir talep de görmedim.
Benim okuduğum metinde bunların hiç birisi yoktu.
O yüzden metindeki Kürt taleplerinin ne Suriye’nin birliği ne de Türkiye’nin bekası için tehdit oluşturmadığını gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.
Ademi merkeziyetçilik, yani yerel yönetimlerin tanzimi illa da etnikçi-federalist bir anlayış temelinde olmak zorunda değildir.
Pekâlâ Suriye tecrübesinde merkezi zayıflatmayacak ama yerel yönetimi de siyasi birlik anlayışı içinde güçlendirecek yeni formülasyonlar bulunabilir.
Valilerin halk tarafından seçilmesi veya seçilen belediyelerin güvenlik ve savunma hizmetleri dışındaki diğer yerel hizmetleri merkezi hükümetle koordineli-uyumlu bir biçimde sürdürecek yetkilere sahip kılınması pekâlâ mümkün olabilir.
Bir tek merkezi yönetimin silahlı ordusu olabilir. Silah taşıma yetkisinin bu anlamda yerelle paylaşılmadığı bir sistem oluşturulabilir.
Bunların hiç birisi bölücü-ayrılıkçı talepler değildir.
Özgür Suriye’nin yeni anayasası hazırlanırken bütün bu talepler elbette özgürce dile getirilecektir.
Sonuçta Suriye halkı kendi anayasasına kendi özgür iradesiyle kendisi karar verecektir.
Suriye halkı nasıl bir siyasi-idari sistem içinde yaşamak istediğine bizatihi kendisi karar verdiğinde herkese düşen artık buna uymak olacaktır.
Gayrısı ayrılıkçılık, bölücülük ve gayrı meşruluk anlamı taşır.
-PKK’nın yönetimindeki silahlı özerk yapının varlığı sürdürülemez. Bu Öcalan tarafından ilan edilen sürecin tersi bir durum olduğu gibi Suriye’nin içinde de kabulü imkansız bir paralel devlet anlamına gelir. Bunu ne Suriye kabul eder ne de Türkiye.
PKK’lı olmayan Kürtler açısından da bu kabul edilemez bir durumdur.
Zira o kongrenin Kürt bileşenleri PKK hegemonyasına dayalı bir özerk yapıyı kabul etmezler.
PKK’nın bu yöndeki ısrarı Suriye yönetimi ve Türkiye yönetimi nezdinde bertaraf edilmesi gereken bir tehdit olarak görülür.
Bu durumda Suriye-Türkiye ittifakıyla yapılması gereken her neyse anında yapılır.
Bu durum Türkiye’de başlayan süreci tamamen rafa kaldırır.
-PKK’nın bu dayatması Öcalan’ın ilan ettiği yeni çözüm paradigmasına aykırı olduğu gibi Suriye yönetimiyle yapılan antlaşmanın da özüne aykırıdır.
Ben Öcalan’ın buna izin vereceğine ihtimal vermiyorum. PKK’nın da Öcalan’a rağmen, yani Öcalan’ı karşısına alarak onun tarihi çağrısını boşa çıkartacak böyle bir yanlışta ısrar edeceğini öngörmüyorum.
-Mazlum Abdi-Ahmed eş-Şara antlaşmasına uyulmazsa, yani mevcut özerk yönetimin Suriye hükümetine devri öngörülen süre içinde gerçekleşmezse ve silahlı güçler de merkezi ordunun bir parçasına dönüşmezse, daha açık bir deyimle PKK/YPG kendini mevcut haliyle sistemin dışına çıkartmazsa, sorun kangrene dönüşür. Suriye devleti-hükümeti o bölgede hükümran olmazsa veya hükümet olarak aldığı kararlar o bölgede uygulanması imkansız kararlara dönüşürse çatışma kaçınılmaz hale gelir.
-Suriye’deki çözüm Irak’takinden farklı olacaktır. Suriye Kürtleri tıpkı Irak’takine benzer silahlı güçleri olan etnik bir Kürdistan yönetiminde ısrar ederlerse hem yeni Suriye’de elde edecekleri büyük kazanımlardan hem de kendi bölgelerinde sahip olacakları kazanımlardan olurlar.
İstedikleri ademi merkeziyetçilik şayet etnikçi temelde olursa ve en önemlisi de silahlı ordusu olan bir yönetim tarzında ısrarcı olunursa bu kez çok daha tehlikeli bir sorun alanına kapı aralamış olurlar.
Umarım Suriyeli Kürtler bu yanlışa düşmezler. Ve umarım Suriye yönetimi de bu yöndeki talepleri kendi varlığına yönelik tehdit gibi algılayıp baskılama yoluna gitmez.
Öcalan’ın yeni paradigmasına uygun bir siyasi-idari yapıyı savunan, yerel demokratik yönetim modelini etnikçilikten arındıran, ama Kürtlerin siyasi temsil, kültürel, eğitimsel vd haklarını da anayasal garantiye bağlayan bir anlayış zemininde bütün bir Suriye’yi yönetmeye talip kuşatıcı bir demokratik yol izlerlerse kazanırlar.
Suriye Kürtlerinin güçlü ve kazanımcı geleceği, Öcalan’ın yeni paradigmasını Suriye özgülüne doğru biçimde taşımakla mümkün olacaktır.
Yeni paradigmanın içi Suriye pratiğinde yeni tecrübelerle zenginleştirilirse güçlü bir kazanım kaçınılmaz hale gelir.
Suriye PKK’sının kendisini dayatmaktan vazgeçmesi, Barzanici Kürtlerin de Irak’takine benzer silahlı ordusu olan bir federatif yapıyı dayatmaktan vazgeçmesi, yeni Suriye yönetiminin kurucu bir aktörü ve Türkiye’nin de gönülden bir müttefiki olarak kendilerini konumlandırmaları halinde tahmin edemeyecekleri bir güç sağlayacaktır.
Türk-Kürt-Arap ittifakının bu anlayış temelinde ete kemiğe bürünmesi herkese kazandıracaktır.
Barış gerçekleştiğinde Türkiye de Suriye de herkesin Türkiye’si ve Suriye’si olacaktır.
Kürtler bu değişimin öncü gücü olacak potansiyele sahiptir.
Hepimize ait bir Türkiye ve herkesin Suriye’si hedefini birlikte gerçekleştirebiliriz.
Aslında PKK’nın feshi ve silah bırakılmasıyla amaçlanan şey de bu.
Bunun için cesur adımlara ihtiyaç var.
Sürece kim ayak direrse ve süreci başarıya ulaştıracak adımları cesaretle atmaktan geri durursa tarih onu asla affetmeyecektir.
Tarihsel bir fırsat önümüzde duruyor.
Ayrıntılara takılıp kalmamak lazım.
Her şeyi bir taraftan beklememek gerek.
Sorunun çözümü için hangi adımları atmak gerekiyorsa atmaktan çekinmemek gerek.
Bunu konuşmadan yapmak maharetini göstermek gerek.
Bu süreçte boş konuşmalar yerine gizlice sonuç alıcı eylemlere yönelmek gerek.
Tehditkar, tahkir edici ve suçlayıcı dilden özenle kaçınmak gerek.
Sorunu gerçekten çözmek isteyenler hiçbir bahanenin arkasına sığınmazlar.
Bahane üretip duranlar da güvensizliği çoğaltırlar.
Sorunun çözümü için gerekli olan güvenliği de güveni de sağlamak gerek.
Koşulsuz-şartsız fesih ve silah bırakma olayı bir an önce gerçekleşmelidir.
Silah bırakmanın şartı olmaz.
Öcalan’ın çağrısını sulandıracak veya sabote edecek söz ve davranışlardan kaçınmak gerek.
Siyasi şımarıklıklardan arlardan kaçınmak gerek.
Evvela Öcalan’ın çağrısının karşılık bulduğunun görülmesi gerek.
Hem Türkiye’de hem Suriye’de.
Erdoğan-Bahçeli liderliği bu kanlı sorunun ebediyen çözülmesi ve kalıcı barışın sağlanması için ne gerekirse yapar.
Şartlı cümleler kurarak, henüz fesih bile gerçekleşmemişken kimi haklı talepleri ve zaten olması gereken talepleri sanki silah bırakmanın şartıymış gibi takdim etmekten kaçınmak gerek.
PKK’nın kongresini yapabilmesine imkan sağlayacak güvenlik politikaları izlemek taviz değildir, tersine sürecin istenilen şekilde ve sürede hitamını sağlayacak doğru ve yerinde bir politikadır.
PKK kongresini güvenlik nedeniyle, hele de bu kritik süreçte nerede ve hangi gün yapacağını duyurmaz.
PKK’nın bu tarihi kongresi her parçadan tüm temsilcilerin katılımıyla ve önceden hazırlanıp sunulan siyasi raporlar üzerinden yapılacak tartışmalarla günlerce sürebilir.
Hepsi de kendi içinde büyük bir gizlilikle yapılır.
PKK’nın fesih ve silah bırakma kongresinin hararetli tartışmalara sahne olacağını söylemek için kâhin olmaya gerek yok.
PKK’yı ikna edecek yegâne isim, örgüt üzerinde mutlak güç sahibi olan Öcalan’ın kendisidir.
Öcalan’ın kongreye vaziyet etmesi bu yüzden sürecin selameti açısından elzemdir.
Bunun nasıl ve ne şekilde olabileceğini bizim bilmemize gerek yoktur elbette.
Devletimiz doğru olanı yaparak süreci taçlandırmasını bilir elbette.
Kongrenin nerede ve ne zaman yapılacağını sürecin yürütücüleri bilir. Onlar da kimseyle paylaşmazlar.
Bazı gazetecilerin yer ve tarih konusunda dedikleri lafı güzaftan ibarettir.
Birilerinin kendilerini önemli göstermek için sanki devletin ilgili birimlerinden bilgi alarak konuşuyormuş gibi atıp tutmaları da bence önlenmesi gereken vahim bir yanlışlıktır.
Biz kongrenin yapıldığını peki ne zaman mı öğreniriz?
PKK günlerden bir gün kendisi çıkar bir basın toplantısıyla duyurur, işte o zaman öğreniriz.
Mayıs ayında bu hayırlı haberi inşallah alırız temennisiyle.