Hakiki bir küresel değerler erozyonu yaşıyoruz. İnsanlık târihinin ahlâkî karnesi kırıklarla doludur. Geleneksel , kadim târihler de sütten çıkmış ak kaşık değil; ama bilhassa
modern târihler ahlâk karnesini daha da bozuk hâle getirdi.
Bu durumu telâfi etmek için , ahlâkî değerlerin hayâta geçeceğine dâir beklenti ve ümitleri de her defâsında daha da yükseltmeyi elden bırakmadık. Modern târihlere ütopik düşüncelerin eşlik etmesini buna yormak icap eder.
Yüksek dereceli beklentilerin diyalektik karşılığı yüksek dereceli düş bozumlarıdır.
Görece barışın hüküm sürdüğü zamanları abartmak çok kolaydır. Ama bu güzel zamanları nedense büyük felâketler tâkip etmiştir. Meselâ 1870-1914 arası yaşanmış, savaşsız güzel zamanlar Avrupa’daki kamuoylarına Aydınlanmanın “Ebedî Barış” idealinin artık başarılmış olduğunu düşündürüyordu. 1914’de , dört sene devâm edecek ve savaş târihinin en yüksek kitlesel ölümlerine sebebiyet veren bir felâket geldi. 1918’de sona eren bu toplu tüfekli kasırganın yaraları daha doğru düzgün sarılmadan evvela 1929 Dünyâ ekonomik krizi ve bir on sene kadar sonra, ilkini mumla aratan ve 60 milyon insanın ölümüne yol açan II.Umûmî Harp patladı. Bu rakam ilkinin neredeyse altı katı kadardı. Güzel Zaman (Belle Epoque) ile iki Umûmî Harbin arasındaki derin çelişki basit olarak bir yol kazâsı olarak geçiştirilemezdi. Modern târihlerin derinlerinde , en baştan yanlış iliklenmiş düğmelerin olup olmadığı , ahlâk felsefesi tarafından derin bir şekilde sorgulanmaya başladı.
1950’lerden 1970’lere, ahlâk yüklü bu düşünüş grafiğinin tam bir azalan verimlilik eğrisi çizdiğini söyleyebiliriz.
Karşı kültür hareketleri veyâ 68’lilerin teşebbüsleri, mevziî tesirleri ihmâl edilirse,
ahlâkî bir dünyânın kurulma arzularının dramatik olarak sönümlenmesini
ifâde eder. (Kimse, saf saf Vietnam savaşını 68 Protestoları ve kampanyaları bitirdi diye düşünmesin isterim). Diğer taraftan sosyalist hareketler dinamizmini kaybetmişti.Bürokratik , resmî bir mâhiyet kazanan Sovyet reel sosyalizmi, bilhassa Stanilizm,
sosyalist doktrinin ahlâkî iddialarını berhava etmişti.
Batı kampında ise bu hareketler tamâmen
işçi sınıflarını depolitze eden ve refahtan daha fazla pay almaya şartlandıran konformist bir çizgiye
sokmuştu.