enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
39,2423
EURO
44,7139
ALTIN
4.175,57
BIST
9.486,56
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
26°C
İstanbul
26°C
Parçalı Bulutlu
Pazar Parçalı Bulutlu
26°C
Pazartesi Az Bulutlu
28°C
Salı Açık
28°C
Çarşamba Parçalı Bulutlu
28°C

Duvarlar üzerine (1)

Duvar, herkesin mâlûmu olduğu üzere en sâhici karşılığıyla mühendislik bir elemandır. Binâların veyâ daha geniş ölçekte çeşitli yerleşim yerlerinin hâricî dünyâlardan tecrit edilmesini sağlar. Duvarın en baştaki işlevi, insanları tehlikelerden korumaktır. Bu tehlikeler tabiattan gelebilir. Bu tehlikeler aşırı soğuk ve sıcaklar olabileceği gibi yırtıcı hayvanların saldırıları da olabilir. Tehlike aynı zamanda hâricî dünyâların husûmeti âşikâr kanlı düşmanlarından veyâ ne idüğü belirsiz yabancılarından

Duvarlar üzerine (1)
REKLAM ALANI
31.01.2025 03:00
6
A+
A-
Duvar, herkesin mâlûmu olduğu üzere en sâhici karşılığıyla mühendislik bir elemandır. Binâların veyâ daha geniş ölçekte çeşitli yerleşim yerlerinin hâricî dünyâlardan tecrit edilmesini sağlar. Duvarın en baştaki işlevi,
insanları tehlikelerden korumaktır.

Bu tehlikeler tabiattan gelebilir. Bu tehlikeler aşırı soğuk ve sıcaklar olabileceği gibi yırtıcı hayvanların saldırıları da olabilir. Tehlike aynı zamanda hâricî dünyâların husûmeti âşikâr kanlı düşmanlarından veyâ ne idüğü belirsiz yabancılarından da gelebilir. Duvar burada bizimle dosttur ve koruyucu bir işlev görür.
Târihte hiçbir şey kendi saflığıyla var olamıyor. Duvar da öyle. Nitekim bu kaymalar veyâ sapmalar üzerinden duvarın sayısız metaforu ile karşılaşıyoruz. Meselâ
hapishâne

de duvar ile anlatılıyor. Şeklen ve konfor payını düşerek bakıldığında
dört duvar içindeki evlerimiz ile yine dört duvar arasındaki hapishâneler

arasında herhangi bir fark kalmıyor. Fark belki de sâdece şu, ev tehlikeye karşı kapanmayı, hapishane ise tehlikeli olanın kapatılmasını ifâde ediyor. Ölçeği düşürecek olursak, evlerimizin odalarıyla hücreler arasında da fazlaca bir fark olmadığını hemen kavrayabiliriz. Bizi yabancıya karşı koruyan duvar aynı zamanda bizim hapishânemize de dönüşebiliyor.
Duvarın metaforik çeşitlemeleri hep onun aslî ve müspet işlevlerini gözden düşürebilecek sürprizler doğurur.
YAZI ARASI REKLAM ALANI
Yabancılara karşı bizim güvenliğimizi sağlayan duvar, aynı zamanda bizi hâricî dünyâlara karşı yabancılaştırır da.

Yabancılaşma duygusu çok defâ duvarlara borçludur varlığını.
Duvar içinde, o korunaklı dünyâmızda bir müddet saflığımızın tadını çıkarabiliriz. Ama bunun çok muvakkat bir durum olduğunu unutmamak gerekir.
İnsanın kendini kendisine mahkûm eden saflık,

hele hele bir arzu ve tutkuya dönüşürse onun ruhsal ve zihinsel olarak kuruyup kırılganlaşmasına sebebiyet verir. Bu en başta tabiatta böyledir. Safkan türler arasında en başagelinmez kronik ve genetik hastalıklar ürer. Melezlenmelere dayalı türlerde ise hastalıklara karşı mukavemet artar ve sağlık o derecede sağlamlaşır.
Kültürde de manzara farklı değildir. Çeşitli kültür toplulukları, kendi varlıklarını korumak adına diğer topluluklara karşı, görünür görünmez duvarlar örer.
Kültürel duvarların soy veyâ kan esâsıyla birleşmesi

çok daha ağır bir durumdur. Dinlerin bir kısmı bu duvarlarla barışık gelişirken bir kısmı da bu duvarları yıkmayı esas edinmiştir. Meselâ izlediği kültür siyâsetleri açısından dinleri ele alalım.
Bâzı dinler ve mezhepler, inanç ile kan bağı arasında kesin ilişkiler kurar; kardeşler ve yabancılar arasına kalın duvarlar örer.

Meselâ orijinal Musevîliğin aksine târihsel Yahudîlik böyledir. Hem orijinal hem de târihsel düzlemde Hristiyanlık ve İslâmiyet, kan bağına dayalı kardeşlik (uhuvvet) anlayışını bunu kategorik olarak reddetmiş; kapıyı herkese açan
ekümenik

bir bakış geliştirmiştir. Lâkin târihsel pratikler her zaman bu kavrayıcı /kuşatıcı bakış ile uyumlu olmamıştır. Maalesef kabilevî, mezhebî kan davâları ekümenik dinlere de musallat olmuştur. Diğer taraftan her ne kadar soy ve kan bağını reddetse de dinlerin farklı muhitlerdeki farklı kültürel yorumları her zaman çok sorunlu olmuştur. Doğrusu Osmanlı İmparator-luğu’nun bu açılardan çok geniş bakışlı yüksek bir medeniyet başarısı göstermiş olduğunu, ekümenikliğin hakkını maksimum ölçekte verdiğini düşünenlerdenim.
Modern dünyâ da gûya ekümenik bir iddianın sâhibidir. Bu çerçevede
Aydınlanma adlı yeni ve sivil bir din

vaz etmiştir. Eşitlik,
özgürlük ve kardeşlik

bu yeni dinin şiarlarıdır. Lâkin târihsel/pratik süreçler bu şiarların çok zıttında işlemiştir. Kıt’a Avrupası için Batılılık, istimlâk ettiği Doğu’ya karşı, içinde
Beyazlar ve Hristiyanlar için köleleştirmenin ve istismârın meşru görüldüğü bir duvar

inşâsıdır.
Bunu bir dereceye kadar Atlantik Batısı olan ABD kırdı. ABD, varlığını,
dünyânın her yerinde nüfûs artığını çekmekten aldığı için

kültürel ve soya dayalı
farklılıkların eridiği bir pota

(melting pot) olmak iddiasıyla şekillendi. Bu pota düşüncesi o kadar kuvvetliydi ki, yüzbinlerce Kızılderilinin vd. yerli unsurların kıt’aya gelenler tarafından vahşice katledilmesini ve kıt’aya Afrika’dan getirilen milyonlarca köleye revâ görülen acımasızlıkları unutturdu. Diğer taraftan ABD bağımsızlığını İngiliz sömürgeciliğine isyân etmek sûretiyle bulmuştu. Bu da derinlerde yatan ve çok tesirli olan WASP’a dayalı kültürel kurucu üstünlük düşüncesinin alenîleşmesine ve resmîleşmesine mânî oldu.
ABD, bilhassa II.Umûmî Harp neticesinde
dini, cinsi, kültürü ne olursa olsun tekmil insanlığa açık, ekümenik nitelikli, adına tüketim dini

diyebileceğimiz yeni bir din ihdâs etti ve dünyâya sundu. Amerikan Rüyâsı onun derin(!) mistisizmini, mâceracılık onun heyecânını, fırsatçılık ise yegâne pratiğini ve ödülünü oluşturuyordu.
II. Umûmî Harp neticesinde Avrupa kendi ördüğü duvarların altında kaldı. Muzaffer ABD, Avrupa’nın doğusunu Sovyetlere verdi. Hiç kimse sesini çıkaramadı. “Lâyıkınız budur, duvarsız yaşayamazsınız” kabilinden, Doğu ile Batı Avrupa arasına yine bir duvar çekildi. Duvarsızlığın bayrağını yükselten ABD idi.
Bu bir bakıma Atlantik

dünyâsının
Kıt’a Avrupası’nı aşağılamasıydı.

Duvara revâ görülmüş olmanın Kıt’a Avrupa’sında derin bir kompleks doğurmuş olduğunu düşünüyorum. Nitekim
AB, Aydınlanmanın evrenselciliğine sâdık duvarsız bir Avrupa kurulabilir mi

denemesiydi. AB mensupları arasında sınırların kalkması, pasaportsuz geçişler başdöndürücü bir gelişmeydi. 1990’larda Sovyetler Birliği’nin çöküşü, Berlin Duvarı’nın yıkılması ve çok sayıdaki Doğu Avrupa devletinin AB saflarına dâhil olması, Kıt’a Avrupası’nın ABD karşısındaki kültürel ezikliğinin giderilebileceği sanısını doğurdu.

Devam edeceğim.

REKLAM ALANI
ETİKETLER: , , , ,
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.