enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
40,1704
EURO
47,0707
ALTIN
4.336,96
BIST
10.358,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
30°C
İstanbul
30°C
Parçalı Bulutlu
Cumartesi Parçalı Bulutlu
29°C
Pazar Açık
31°C
Pazartesi Açık
32°C
Salı Parçalı Bulutlu
31°C

Duvarlar üzerine (3)

1980’lerin sonunda Duvar’ı yıkan, kapitalizmin mâhut krizlerinden birisiydi. Zihinsel ve ruhsal dünyâlarda bu, esriklik yüklü bir iyimserlik doğurdu. II.Umûmî Harp sonrası kurulan dünyânın bürokratik/politik sultalarından kurtulacaktık. Bu sultalar, insanlığın ekonomik etkinliğinin tam kapasite çalışmasına da mâniydi. Politike-konomiler , onları inşâ edip yürüten bürokrasiler; ezcümle her nev’i devletçiliğin devri geçmişti. Kamucu politik’ten arındırılmış olan ekonomiler kendi normlarıyla işleyeceklerdi.

Duvarlar üzerine (3)
REKLAM ALANI
07.02.2025 04:36
3
A+
A-
1980’lerin sonunda Duvar’ı yıkan, kapitalizmin mâhut krizlerinden birisiydi. Zihinsel ve ruhsal dünyâlarda bu, esriklik yüklü bir iyimserlik doğurdu. II.Umûmî Harp sonrası kurulan dünyânın bürokratik/politik sultalarından kurtulacaktık. Bu sultalar, insanlığın
ekonomik etkinliğinin

tam kapasite çalışmasına da mâniydi.
Politike-konomiler

, onları inşâ edip yürüten bürokrasiler; ezcümle her nev’i devletçiliğin devri geçmişti.
Kamucu politik’ten arındırılmış olan ekonomiler

kendi normlarıyla işleyeceklerdi.
YAZI ARASI REKLAM ALANI
Ekonomizm

politik ekonomilerin yerini alacak ve insanlığın önünü açacaktı. Çok katmanlı, lâkin her katmanın diğeri ile irtibatlı olduğu bir yapılar silsilesinin çöküşünün ödülü
özgürleşme

olacaktı. Duvarların yıkılması tam da bunu ifâde ediyordu.
İlk bakışta bu son derecede mâkûl görülebilecek bir çıkıştı. Hakikaten de merkezî, devletçi ,bürokratik yapılar her yerde son derecede aşınmış ve çürümüştü. (Sovyet devletçiliği bunun en çarpıcı yüzüydü. Hoş, bugün ABD’nin çürümüş bürokrasisi ve onun eseri olan altyapının çürümüşlüğü onu piştiliyor). Mesele sâdece çürümüşlük değildi. Bir zamanların akılcılığını sırtlayan bürokrasiler çok kötü işlemekte, rayından çıkmakta ve akıl dışı işler yapabilmekteydi.
Neoliberal

söylem ekonomilerdeki verimlilik azalmasından bürokrasileri
mesûl tutuyordu. Hâlbuki verimlilik düşüşünde merkezî rol oynayan bizzat kapitalizminin arz ve talep arasında birbirine zıt işleyen uzlaşmaz çelişkisiydi.

Çelişki şöyle işliyordu: Arzı arttırmak için talebin bastırılması gerekiyordu. Tersine olarak, talebin arttırılması için başvurulan siyâsetler ise verimlilikleri, dolayısıyla da arzı düşürüyordu. II.Umûmî Harp sonrası kurulan dünyâda devletçiliğin yükselmesinin, kamuculuğa baskın bir rol verilmesinin sebebi, bürokratik müdahaleler mârifetiyle talebin arttırılmasıydı.
Ekonomiyi, politik müdâhalelerden

âzâde
kılıp kendi asimptotunda çalıştırdığınız zaman istikrar sağlamak ve sınıf ve ulusal savaşlardan kaçınmak imkânsızdı.

Yâni insanlığın istikbâlini ekonomi olarak ekonomiye terk etmek son derecede riskliydi. Kamusal önceliklere dayalı politik müdahalelere, politikekonomilere ihtiyaç vardı. Bu müdahaleler yeniden bölüşüm yapacak, talebi yükseltecekti.

1945-1970 arası işler fena gitmedi. İş ve işlemler dünyâsındaki rutinleşmeler ve bürokratikleşmeşer semeresini alıyordu. Ama 1970’lerden sonra herşey tersine döndü. Yeniden bölüşümün rahatlattığı ve ortasınıflaştırdığı emek dünyâsında verimlilik düştü; emek pahalılaştı ve bu da sermâyenin verimliliğini düşürdü. İşte devletçiliği, bürokrasiyi, kamuculuğu günah keçisi hâline getiren de buydu.

Politikekonomilere, insanlığın kamusal medenî birikimine topyekûn, kökten savaş açmak için ileri sürülen iddialar aslında iknâ edici değildi.
Kapitalizm başından beri bürokrasinin yükselişi ile gelişti. İlk evrelerde arzı yükseltirken devletlerin cebir kullanma tekelini talebi bastırmak için kullandı. İkinci evrede, yâni talebi onarırken ise aynı devletlerin sopalarını gizledi, onları babalaştırdı, sosyalleştirdi.

Evlatlarını döven otoriter devlet ile onlara kol kanat geren sosyal devlet arasında sâdece fonksiyonel bir fark vardır. Neoliberallerin fark edemediği veyâ bilip görmezden geldiği kapitalizmin asla devletsiz olamayacağı gerçeğiydi. Sosyal devletli, sosyalist hatta komünist çeşitlemeleriyle devletli kapitalizm bir günah odağı hâline getiriliyordu. Politik küre ile ekonomik küre arasındaki evlilik akdinin sona erdirilmesi;
bekâr, mesûliyetsiz bir ekonominin zıvanadan çıkması, hovardalaşmasıydı

yaşanan. Yıkılan Duvar’ın arkasından çıkan, özgürlük kostümü kuşanmış anarko-kapitalizmdi. Anarşizm köklerinde ağırlıklı olarak antikapitalist iken ilk defa ve bu yoğunlukla kapitalizm ile eşleşiyordu. Entelektüeller, sanatçılar özgürlük çığlıkları atarken, anarkokapitalizm, eli sopalı devleti yeniden çağırıyordu. Demir Lady, beli silahlı Reagan, darbeden fırlayan Özal aynı sürecin siyâsal figürleriydi. Kısa zaman içinde anlayan anladı ki, kovulan kamucu bürokratik devlet, çağrılan ise 19.Asrın sopalı, jandarmalı, polis devletiydi.
Bürokrasiler elbette her zamân sıkıcı ve boğucudur. Yasa ve kâide koyuculuğun tabiatında vardır bu. Buna rıza göstermek için derin bir güvenlik krizi ve korku yaşamış olmak gerekir.
Korku ve güvenlik ihtiyâcı çocuklar indinde babayı çağırır.

Topluluklar nezdinde ise bu, şiddet ve

şefkat odağı
olan en büyük baba olarak devletten başkası değildir.

Baba eğer şiddeti baskın olarak kullanırsa evlâtlarının hiç değilse hatırı sayılır bir kısmı korku ve güvenlik kaygılarını unutacak isyan ve kıyam edecektir. Buna mukâbil devletler evlâtlarına müşfik, anlayışlı, himâyeci davranırsa evlâtlarını ilânihâye kazanacak zannedilir. Hâlbuki çok defâ bu böyle olmaz. Özne olarak t
anınan, kendilerine sayısız hak tanınan, kazandıkça kazanan yurttaş evlatlar bireyselleşecek, benmerkezcileşecek ve kendi çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen hesapçı varlıklar hâline geleceklerdir. Dahası, bu güdülerini tatmin ederken babalarını, giderek daha fazla fuzulî bir varlık olarak görmeye başlayacaklardır.

Batıda sosyolojik/kültürel olarak yaşanan budur. İşte yeni elitler, yâni postistler, wokistler babaları tarafından şımartılan ve bunun neticesinde baba nefretleri zirve yapan, aslında derin bir lümpenleşme yaşayan orta sınıf nesiller arasından çıktı. Yıkılan duvarlar aslında baba hınçlarının yansımasıydı. Politikekonomilerin çökertilmesinde başat rolleri de bunlar oynadı.
Modern insanın özgürlük tutkusunun arkasında babasıyla arasındaki bitmek bilmeyen bir hesaplaşma; hatta en derin arzu olarak babanın öldürülmesi fikrinin yattığını

düşünüyorum.
Duvarsız bir dünyâda anarkokapitalizm hiçbir norma bağlı olmadan, hiçbir kamusal ve ahlâkî endişe taşımadan; üstelik içiboş, karşılığı olmayan şişme ve köpürmelerle çalışarak dünyâyı büyük bir felâkete sürükledi.
Yegâne

çıktısı derin
bir eşitsizlik ve yoksullaşma oldu.

Duvar’lı bir kapitalizmden Duvar’sız bir kapitalizme savrulmak ve burada da kaybetmek kapitalizmin sonunu getirmeye yeterli olabilirdi. Ama öyle olmadı. Marx’ın üretici güçlerin gelişimi olarak takdim ettiği süreç işledi.
Kapitalizm tekno

süreçlerle eşlenerek yapısal bir dönüşüm geçirmeye başladı. Bu yeni sürecin taşıyıcısı da kamusal hiçbir duygusu olmayan babasız düşünen yeni orta sınıf nesiller oldu. Kurdukları yeni toplumsal/iletişimsel ağlarda yeni bir duvarlaşmayı da başlattılar. Bu uzun yazının son kısmında yeni duvarlaşmaların mâhiyetini yazacağım..
REKLAM ALANI
ETİKETLER: , , , ,
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.