1980’lerin sonunda Duvar’ı yıkan, kapitalizmin mâhut krizlerinden birisiydi. Zihinsel ve ruhsal dünyâlarda bu, esriklik yüklü bir iyimserlik doğurdu. II.Umûmî Harp sonrası kurulan dünyânın bürokratik/politik sultalarından kurtulacaktık. Bu sultalar, insanlığın ekonomik etkinliğinin tam kapasite çalışmasına da mâniydi. Politike-konomiler , onları inşâ edip yürüten bürokrasiler; ezcümle her nev’i devletçiliğin devri geçmişti. Kamucu politik’ten arındırılmış olan ekonomiler kendi normlarıyla işleyeceklerdi.
1945-1970 arası işler fena gitmedi. İş ve işlemler dünyâsındaki rutinleşmeler ve bürokratikleşmeşer semeresini alıyordu. Ama 1970’lerden sonra herşey tersine döndü. Yeniden bölüşümün rahatlattığı ve ortasınıflaştırdığı emek dünyâsında verimlilik düştü; emek pahalılaştı ve bu da sermâyenin verimliliğini düşürdü. İşte devletçiliği, bürokrasiyi, kamuculuğu günah keçisi hâline getiren de buydu.