Arap liderlerinin büyük bir gösterişle sergiledikleri iktidarlarıyla fiilen varlıklarını ve şereflerini hedef alan saldırılara karşı sergiledikleri pasiflik arasındaki orantısızlık şeref kavramını ister istemez gündeme getiriyor. Tabii Arapların Suriye’de, Gazze’de, Yemen’de Irak’ta ve tabii ki Filistin’de İsrail ve ABD tarafından veya bizzat kendi iç savaşlarıyla maruz kaldığı onca katliamı, onca aşağılamayı Arap şerefini zedeleyen bir olay olarak görmemeleri çok daha tuhaf, çok daha acınası bir durum.
Araplara nispet edilecek bir şeref bir bütündür halbuki, herhangi bir Arabın maruz kaldığı bir hak ihlali karşısında bu şeref duygusuna sahip olanlarda hemen harekete geçecek bir şey.
60 yıl boyunca Esed’in kendi Arap halkına karşı uyguladığı soykırım ve tehcir, dünyanın her tarafında Arapları mülteci, sığınmacı ve zavallı konumuna düşürürken bir yandan da zedelenen Arap şerefiydi. Ama Arap ülkelerinin liderleri maalesef hiçbir zaman bu durumdan incinmediler bile.
Bırakınız incinmeyi çoğu Arap ülkesi Suriye’den canını kurtarmak üzere kaçmak zorunda kalan Araplara kapılarını bile açmadı.