enflasyonemeklilikötvdövizakpchpmhp
DOLAR
40,2150
EURO
46,9748
ALTIN
4.338,72
BIST
10.267,39
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Açık
32°C
İstanbul
32°C
Açık
Salı Açık
32°C
Çarşamba Açık
33°C
Perşembe Açık
33°C
Cuma Parçalı Bulutlu
32°C

Murat Ülker yazdı: Suudi Arabistan’da sanat anlayışı nasıl gelişiyor?

Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Pladis ve GODIVA Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker, ‘Suudi Arabistan’da sanat anlayışı nasıl gelişiyor?’ başlıklı yazısını okuyucularıyla paylaştı. ‘Arabistan’daki turizm anlayışının da değişmesi ile birlikte size Mekke yakınındaki Kızıldeniz turistik tatilimi ve yine Cidde’de açılan bienal goyamı paylaşıyorum.’ sözleriyle yazısına başlayan Ülker, Suudi Arabistan’da sanat anlayışının nasıl geliştiğini örnekleriyle anlattı.

Murat Ülker yazdı: Suudi Arabistan’da sanat anlayışı nasıl gelişiyor?
REKLAM ALANI
14.07.2025 00:24
1
A+
A-

Yıldız Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Pladis ve GODIVA Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ülker’in kaleme aldığı ‘Suudi Arabistan’da sanat anlayışı nasıl gelişiyor?’ başlıklı yazısı şöyle:

Haremeyn yani özel, gizli, saklı demektir; Mekke ve Medine şehrindeki peygamber tarafından inşa edilen ve kullanılan mescitleri ifade eder. Kendilerini Hadimul Haremeyn diye adlandıran İslam halifeleri ve liderleri sonraki çağlarda daima bu mescitleri ve şehirleri imar edip halkının koruyucusu ve yardımcısı olmuşlardır. İşte bundan dolayı bilhassa Mekke’de binlerce yıllık bir tarihin izleri ve eserler vardır. Fakat yakın tarihte bölgeye hakim olan Selefilik anlayışının kıt bir yorumu ile bu eserlere insanların yönelmesini önlemek ve inancın safiyetini muhafaza etmek için bir telaş neticesinde korumak ihmal edilmiş hatta eserler zarar görmüştür. Şimdi ise müspet bir gelişme yaşanıyor. Hatta devlet eliyle tarihi yad eden müzeler açılmış, çağdaş ve modern İslam sanatı destekleniyor.

Arabistan’daki turizm anlayışının da değişmesi ile birlikte size Mekke yakınındaki Kızıldeniz turistik tatilimi ve yine Cidde’de açılan bienal goyamı paylaşıyorum.

YAZI ARASI REKLAM ALANI
Diriyah Bienal Vakfı’nın 100 bin metrekarelik bir alanda sergi salonları ve açık hava mekânlarıyla düzenlediği bienal ziyaretçileri çok katmanlı bir keşfe davet ediyor. “Hissetmek, Düşünmek ve Yapmak Yoluyla İnancı Keşfetmek” temasıyla şekillenen bienal, tarihsel ve çağdaş yorumların buluştuğu özgün bir anlatı sunuyor.

Bu sergide, 500’den fazla tarihî nesne ve çağdaş sanat eseri bir araya getirilmiş; 30’dan fazla maruf kurumun katkısıyla zenginleşen bir içerik oluşturulmuş. Açıkçası çok beğendim. Ayrıca Mekke ve Medine’nin kutsal mekânlarına ait nadir objeler de ilk kez bu ölçekte sergilenmiş.

Kratöryel Vizyon ve Sanatçı Katkıları

Bienalin küratöryel liderliğini, İslam sanatı ve mimarisi alanında saygın akademisyen ve küratör Julian Raby, Al Thani Koleksiyonu Direktörü ve kültürel tarih uzmanı Amin Jaffer, tarihçi ve yazar Abdul Rahman Azzam ve Suudi çağdaş sanat küratörü M. Shono yürütmüşler.

Bienale Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri ve dünyanın dört bir yanından 30’un üzerinde sanatçı katılmış; bu kapsamda 29 yeni eser ilk kez sergilenmiş.

Bu yıl Bienal, ilk AlMusalla Ödülü’nü de kazanan tasarımının hayata geçirilmesine sahne olmuş. EAST Architecture Studio tarafından, mühendislik firması AKT II ve sanatçı Rayyane Tabet iş birliğiyle tasarlanan bu yapı, bölgesel dokuma geleneklerinden ilham almış ve yerel hurma ağaçlarından elde edilen atık lif malzemeleri ile inşa edilmiş.

2025’in alt teması olan “Sayıların Sanatı” İslam kültüründe sayıların estetik, kozmolojik ve metafizik anlamlarını araştıran bir tema olmuş. Evrensel bir dil olarak sayılarla kurulan ilişkiler, zamana bağlı olmayan bir bağ oluşturuyor, çıkış noktası da burası.

Bienal boyunca seminerler, konuşmalar, atölyeler ve topluluk programlarıyla zengin bir kamusal etkinlik dizisi de sunulmuş. Bu etkinlikler, yalnızca bir sergiyi değil; düşünsel, estetik ve manevi etkileşim alanı yaratarak İslam sanatlarını çağdaş bir bağlamda daha iyi anlamamızı sağlar hale gelmiş İslam Sanatları Bienali, yalnızca sanatla değil; inançla, hafızayla, kültürel kimlikle ve ortak mirasla kurulan çok katmanlı bir temas alanı, her eser, her alan; gökler, yer ve arada kalan her şey üzerine birlikte yeniden düşünmeye bir davet olmuş.

İLK BÖLÜM

Sergi yedi tematik bileşenden oluşuyordu. Hepsi de insanı ruhani bir yolculuğa çıkarıyordu, baştan belirtmem lazım. Tematik bileşenlere bir göz atalım.

1.Al Bidayah yani Başlangıç

Burada kutsalı düşünmeye davet var. Kutsalla ilişkilendirilen maddi nesneler aracılığıyla ona nasıl yaklaşılabileceği, ancak yine de onun insan anlayışının nasıl ötesinde kaldığı sorgulanıyor. Cidde’nin İslam’ın kutsal şehirleri Mekke ve Medine’nin havaalanı ve limanı olarak dünyaya açılan kapı rolüyle uyumlu biçimde, giriş galerilerinde Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’ye ait eserler sergileniyordu. Sergi ilerledikçe, fiziksel alemin ötesindeki büyük manevi hakikate dair farkındalık sahibi olduğunu hissediyordu insan.

Burada Mekke ve Medine’den tarihî ve çağdaş eserler yan yana sergilenmiş. Bunun yanında yer alan çağdaş yerleştirmeler ise, dua, ilahî kudret ve aydınlanmak gibi kutsal olanın maddi olmayan yönlerini yansıtarak, ziyaretçileri maddi ile manevi olanın kesişiminde düşünmeye davet ediyor.

Malzeme: Ahşap, altın yaldız, metal takviyeler; Üst kemer: Altın varakla bezenmiş hat yazısı içeriyor; Süslemeler: Osmanlı, Memlûk veya erken Arap coğrafyasına özgü rokoko etkili desenler ve hat sanatını barındırıyor.

Kuzey Hindistan’dan Naskh and Nastaliq harfleri ile kaligrafi ustası Ghulam Mushy al-Din imzalı Kur’an.

Nastaliq, özellikle Farsça, Urduca ve Osmanlı Türkçesi yazımında kullanılan, İslam hat sanatının en zarif ve estetik yazı stillerinden biri. “Nastaliq harfleri” ifadesi ise, bu yazı stilinde kullanılan harf biçimlerini ifade eder. Nastaliq kelimesi, “Naskh” ve “Ta’liq” yazı stillerinin birleşiminden oluşur. Naskh: Daha okunaklı ve düz bir yazı stili. Ta’liq: Daha eğik ve akıcı bir yazı stili. Nastaliq stili, bu iki yazının birleşimiyle ortaya çıkmış ve özellikle eğik, akıcı, aşağı doğru sarkık bir form kazanmıştır.

Al Madar yani Yörünge

Dünyanın dört bir yanındaki önemli İslam sanatı koleksiyonlarına sahip kurumlar arasında iş birliği ve diyalogu teşvik eden bir tema idi. Onlarca ülkeden katılan kurumlar bu bölümde seçili eserlerini sergiliyorlardı. Gökbilim, okyanus ve nehir haritalama, matematiksel hesaplamalar gibi konularla ilgili eserler, Müslüman kültürlerin Allah’ın Sünnetini yani yaratış ve kurallarını anlamak ve Müslümanların gündelik yaşama düzen, simetri ve estetik katmak için sayılardan nasıl yararlandığını gösteriyordu. Bu tarihî objelere eşlik eden çağdaş sanat eserleri de sayıların evrensel ve zamansız doğasını vurguluyordu.

Al Madar bölümü, İslam kültürü ve sanatında sayıların rolünü vurguluyor; 20 ülkeden 30’dan fazla kurumun koleksiyonlarından seçilen objeleri sergilenmiş. Öne çıkan eserler arasında, Vatikan Kütüphanesi’nden ödünç alınan Evliya Çelebi’nin Nil Nehri haritası ile birlikte Dicle ve Fırat nehirlerine ait tarihî haritalar da yer alıyor. Bu tarihî eserleri tamamlayan çağdaş yerleştirmeler ise, sayısal kavramların İslam dünyasında sanatı ve bilimi nasıl şekillendirdiğini keşfe açmış.

Al Muqtani yani Saygı

Ziyaretçinin deneyimini maddi dünyaya yeniden odaklayan ve bireysel koleksiyoncuların İslam görsel ve maddi kültürüne katkısını takdir eden bu bölümde, Şeyh Hamad bin Abdullah Al Thani ve Rifaat Sheikh El Ard koleksiyonlarından eserler yer alıyor. Al Thani Koleksiyonu mücevherlerle bezeli nesneleriyle tanınırken, Furusiyyah Koleksiyonu metal işleri ve şövalyelik kültürüne dair parçalarıyla dikkat çekiyor.

Bu bölümde sergilenen objeler arasında altın yaldızlı Orta Çağ zırhı ve incelikle işlenmiş mücevherli süs eşyaları dikkat çekiyor. Bu eserler, özellikle maden işçiliği ve süsleme sanatında İslam sanatının çeşitliliği ve ustalığının güzel numuneleri…

Al Midhallah yani Gölgelenmek

Açık havada, hacılar için inşa edilen bu terminalin bir nevi damı olan muazzam çadırın altında yer alan bu bölüm İslam medeniyetinde bahçe temasını işleyen yeni eserleri içeriyor. Bahçeler, hem dünyevi hem de uhrevi huzurun ve hayranlığın mekânı olarak işlev görür. Ziyaretçiler dört ayrı kadrandan oluşan bir rota boyunca yürürken, bu alanlar kişisel düşünmeye, farkındalığa, iç denetime ve sosyalleşmeye imkan veriyor.

Cennet tasvirleri olarak görülen İslam bahçeleri kavramından ilham alan çağdaş yerleştirmelere ev sahipliği yapan bu bölümdeki yerleştirmeler, tarihsel anlatılarla etkileşime girerken aynı zamanda sürdürülebilirlik ve toplumsal bağlılık gibi güncel meseleleri de ele alıyor.

Al Mukarramah yani Onurlu ve Al Munawwarah yani Aydın

Suudi Arabistan’ın İslam’ın kutsal şehirlerinin koruyucusu olarak rolü bu iki kalıcı pavyonda yansıtılmış. Mekke ve Medine’ye dair anlatılar, bu şehirlerin farklı karakter ve enerjilerini ön plana çıkaran insan hikâyeleriyle sunulmuş.

Sergilenen önemli eserler arasında, Bakır ve gümüşten yapılmış 13. yüzyıla ait Kâbe Anahtarı yer alıyordu. Bu anahtar, Kâbe’nin koruyucuları olan Beni Şeybe kabilesinin rolünü simgeliyor. Bu pavyonlarda, bu iki kutsal şehrin kültürel ve tarihsel önemini derinlemesine incelemek kabil…

Mekke’nin Seyyid Abdülgaffâr tarafından çekilmiş ilk fotoğraflarını görmek de bu bölümü ilginç kılıyordu. (https://www.indyturk.com/node/579721/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/mekkenin-ilk-foto%C4%9Fraf%C3%A7%C4%B1s%C4%B1)

Makamı İbrahim yani İbrahim peygamberin makamı, Kâbe’nin hemen yakınındadır. Hac ibadetinin bir parçası olarak tavaf tamamlandıktan sonra bu makamda tıpkı peygamberler gibi iki rekât tavaf namazı kılınır.

Al Musalla yani Dua Makamı

Diriyah Bienali Vakfı, bienalin Hac Terminali gibi ikonik bir mekânda konumlanmasına karşılık olarak, ibadet mekânlarının geleceğini yeniden tasarlamayı amaçlayan uluslararası bir mimari yarışma başlatmış. Al Musalla Ödülü, İslam mimarî mirasını sürdürülebilirlik, teknoloji ve toplumsal bütünleşmeyle birleştiren modüler, taşınabilir ve dönüştürülebilir bir yapının yaratılmasını teşvik eden bir yarışma; bu bölümde ödüllü tasarımların, ibadet alanının toplulukla yeniden bağ kurmasına olanak tanıması isteniyor.

İlk El Musalla Ödülü’nü kazanan tasarım, EAST Architecture Studio, AKT II ve sanatçı Rayyane Tabet iş birliğiyle geliştirilmiş. Bu yapı, bölgesel dokuma geleneklerinden ilham alıp yerel hurma ağaçlarının artık malzemelerinden yararlanılarak inşa edilmiş.

İslam ibadet mekânlarının temel öğeleri, katılımcılık, tefekkür ve toplumla etkileşimi öne çıkarıyor. Geleneği çağdaş sürdürülebilirlik ilkeleriyle birleştiren El Musalla, kutsal mekânların modern İslam mimarisinde çevresel farkındalıkla kurduğu ilişkiyi vurguluyor.

Bu yapı, sökülüp yeniden kurulabilecek yenilikçi ve ekolojik bir musalla yani dua / ibadet makamı olarak öne çıkıyor.

İKİNCİ BÖLÜM

2025 İslami Sanatlar Bienali’nin yaklaşımını, kurulumunu etkileyici buldum. Beğendiğim bazı eserleri ise şöyle sıraladım.

Kiswah yani Kâbe örtüsü

İslam’ın kutsal eserlerinden biri olan Kisve, Mekke’deki Kâbe’yi örtmek için kullanılan görkemli bir örtüdür. Siyah ipekten damasko kumaşla dokunmuş olup, üzerine altın iplikle işlenmiş Kur’an ayetleri yer almaktadır. Bu, bir Kisve’nin ilk kez bütünüyle sergilenişi; bu da, Mekke’yi ziyaret etmek imkânı olmayan bilhassa gayrimüslimler için daha önce görülmemiş bir deneyim sunmaktadır. Genelde bu örtü her sene yenilenir ve bir önceki münasip parçalara bölünüp tüm dünyadaki Müslümanlara hediye gönderilir. Bir ilginç tesadüf olarak kırk sene önce ilk iş yerim olan Arabistan’da çalışırken hac yapmıştım ve ülkeye döndüğümde o vakit Diyanet İşleri Başkanı (DİB) olan zat bir hocasına kendisine verilen bir parçayı hediye etmişti. O da bendeniz hakir yoldaşına vermişti.

Memory of Becoming yani Oluşun Hafızası

İtalyan sanatçı Arcangelo Sassolino’nun Memory of Becoming eseri, düşündürücü bir çağdaş enstalasyon. Yavaşça ve sonsuzca dönen devasa bir çelik diskten oluşan bu eser, yaşamdaki hassas dengeyi ve değişimin kaçınılmazlığını simgeliyor. Kalın endüstriyel yağla kaplanmış olan disk, yerçekimiyle birlikte hareket eden yağın zaman zaman öngörülemeyen aralıklarla damlamasıyla istikrar ve çöküş arasında tehlikeli bir hareket yaratıyor. İzleyiciler, yağın yansıtıcı yüzeyi aracılığıyla bu eseri deneyimliyor; bu yüzey çalkantılı bir denizi andırıyor. Yağın siyahlığı ışığı emiyor; bu hem ışığın yokluğunu hem de varlığını simgeliyor ve varoluşu tanımlayan geçiciliği temsil ediyor, diyebilir miyiz…

Light upon Light, Glass Quran yani Nurun ala Nur

Nur Suresi, 35. ayetinde Allah, göklerin ve yerin nurudur; nur üstüne nur olarak tasvir edilir. Bu ayetten ilhamla büyüleyici güzellikteki “Cam Kuran” eseri meydana getirilmiş. Londra merkezli sanatçı Asif Khan, bu ayeti 604 adet elle yaldızlanmış cam yapraktan oluşan yarı saydam bir kâğıtla yorumlamış. Bu yapraklar dikkatle kesilmiş, katlanmış ve üst üste yerleştirilmiş; uluslararası üne sahip Arap hattat Osman Taha’nın hattıyla yazılmış. Bu eserde Kuran’ın kutsal kelimelerinin anlattığı nuru, camın yansıttığı ışıkla buluşturarak âdeta ışığın kendisini mürekkep gibi kullanıyor…

Evliya Çelebi’nin Nil Nehri Haritası

Yapılışı 1685 yılına uzanan ve Vatikan tarafından restore edilen altı metre uzunluğundaki bu harita, bienal için Vatikan Kütüphanesi arşivlerinin dışına ilk kez çıkarılarak sergileniyor.

Air Temperature yani Hava Sıcaklığı

Porto Alegre, Brezilya doğumlu ve São Paulo’da yaşayan sanatçı Lucia Koch’a (1966) ait eser, oldukça farklı bir çalışma olan ışığın renksel etkilerini deneyimlemeye yönelik labirent benzeri bir enstalasyon. Sürekli hava akımları ve izleyicilerin hareketleriyle devinim kazanan kumaşlar kullanılarak oluşturulan eser, günün saati ve ışığın niteliği ile yönüne bağlı olarak değişen farklı görünümler sunuyor. Kırmızı ve mor tonlarında perde panelleriyle çevrili bu mekân, zamanın geçişini ve atmosferdeki değişimleri hatırlatıyor. Eser; ışığın, havanın ve canlı varlıkların sürekli dönüşüm ve etkileşim içinde olduğunu vurguluyor.

Timo Nasseri’nin “Echoes of the Skies” yani Gökyüzünün Yankıları

1.008 adet cilalanmış paslanmaz çelik aynadan oluşan asılı bir kubbe üzerine dağılmış kuş sürüsü formundaki parçalarla oluşturulmuş bu eser, özellikle hayal gücünü harekete geçiriyor. Parçalanmış aynalar yani kuşlar, çevreyi yani gökyüzünü bir yapbozun kırık parçaları gibi yansıtarak mekânla etkileşime giriyor.

Before the Last Sky yani Son Gökyüzünden Önce

Nour Jaouda’ya ait bu eser ibadetteki üç temel duruşu; rüku, secde, oturuş halini üç panoda anlatıyor. Her pano, Mekke’ye yönelmiş biçimiyle namazın rükunlarını sembolize ediyor.

Barrels yani Variller

Tokyo ile Endonezya’nın Yogyakarta kentleri arasında çalışan Japon sanatçı Takashi Kuribayashi (1968), bu eserinde petrol varillerinden oluşan bir enstalasyon yapmış. Bölgenin zengin petrol rezervleri ve buna bağlı ticari unsurları göz önünde bulunduran Kuribayashi, enerjiyi sadece petrolden ibaret görmeyip, insanlarda ve tüm canlılarda var olan enerji biçimlerine dönüştürme arzusunu dile getirmiş.

540 adet metal varilden oluşan bu eser, izleyicilerin üzerine çıkabileceği yükseltilmiş bir platform olarak tasarlanmıştır ve insan ile çevre arasındaki ilişki üzerine düşündürür. Eserin üst yüzeyi aynalarla kaplıdır; bu aynalar ağaçları ve gökyüzünü yansıtarak, yukarıdaki bitkilerin zamanla fosilleşerek yerin altındaki petrole dönüşmesine benzetilmiş.

Kuribayashi, bu çalışmasını doğa anlayışını genişleten bir çerçeveye oturtur. Bu çerçevede kurak araziler, hayvanlar, bakteriler, mantarlar hatta kanser hücreleri gibi varlıklar da doğanın bir parçası olarak ele alınır. Sanatçı bu eserle, enerjinin rolünü, doğal kaynakları ve yeryüzünün ekolojilerindeki gücü sorguluyor.

Ahmed Mater, Magnetism (2009)

Yakından görmekten memnun kaldığım bu eşsiz eserin mimarı kendi eserini şöyle tanımlıyor:

Bu minyatürün keskin siyah-beyaz kontrastı, inanç ile din arasındaki gerilimleri şematize eder. Siyah bir küpün etrafında yayılan demir tozları, Kâbe’yi tavaf eden hacıların oluşturduğu kalabalığı çağrıştıran bir çekim yayılımı sunar. İslam’ın en kutsal mekânının görünmeyen çekim gücü, mutlak bir denge anında somutlaşır. Bu gizemli çekim, inanç temellidir; günde beş vakit o yöne yönelen milyonlarca insanın hissettiği derin manevi gücü ve tavaf sırasında yaşanan ruhani deneyimi ima eder.

İslam Sanatları bienalinde gelenekselle çağdaşı birleştiren birçok sanat eseri vardı. Ben kısa listeme en beğendiklerimi aldım. Tabii ki diğer eserlerin de öykülerini dinleyince hepsine başka bir gözle bakıyorsunuz. Kendi adıma Thuwal adası gezisi, bu sanat GOYA’sı ile birleşince kaymaklı ekmek kadayıf oldu. Rabbim inşallah 2027’de tekrar görmeyi nasip eder.

REKLAM ALANI
ETİKETLER: , , , ,
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.