Alman hükümet kanalı Deutche Welle, Çin’in Türkiye’ye yapacağı doğrudan yatırımları radarına almış. “Çin Türkiye’yi dönüştürmeye hazırlanıyor” başlığıyla da konuyu haberleştirmiş. Habere göre Çin Türkiye’yi kendine göre dönüştürecekmiş, kullanacakmış, yararlanacakmış, kandırıp Türkiye’nin pazarlarına girecekmiş ama Almanya bu numarayı yemeyecekmiş, gerekli tedbirleri alacakmış… İçerik bu. Haberde kullanılan bu argümanlara bakarak Almanya’nın büyük ekonomik dönüşümü okuyamadığını bir kere daha anladım.
Habere göre Çin Türkiye’yi kendine göre dönüştürecekmiş, kullanacakmış, yararlanacakmış, kandırıp Türkiye’nin pazarlarına girecekmiş ama Almanya bu numarayı yemeyecekmiş, gerekli tedbirleri alacakmış… İçerik bu.
Türkiye’yi aciz bıraktıkları ülkelerden sanıyorlar, mandacılara bakarak mandacık sanıyorlar.
Türkiye artık müşterilerle veya Türkiye’yi pazar görenlerle iş yapmıyor, yapmak istemiyor. İşlerini paydaşlarıyla yapmak istiyor. Paydaş olma cesareti gösterebilenlerle yol yürümek istiyor.
Gelin birkaç örnek vereyim.
Bandırma’daki bor karbür tesisi mesela. Burada bir teknoloji var. Bu teknoloji birkaç ülkenin elinde idi. Türkiye de bunlara bor satıp ihtiyacı ölçüsünde bor karbür alıyordu. Kendi bor karbür tesisini yapmak istediğinde teknoloji paylaşmadılar. İşe paydaş olmadılar. Çin teknoloji paylaşmayı kabul etti. Çin de kazandı Türkiye de…
Bor karbür pazarlarına Türkiye böylece girmiş oldu. Şimdi kim bu işin kaybedeni?
Sonra Akkuyu nükleer santral projesi… Türkiye pekâlâ parasını verip santral ısmarlayabilirdi. Talipler çoktu. Ama teknoloji paylaşımına kimin yanaşacağına göre karar verdi. Paylaşmayı Ruslar kabul etti ve işi aldılar.
İngilizler Almanların bugün yaptığı türden santrale saldırdı. Ne elde ettiler?
Gerçi Almanlar Almanlıklarını santral işinde de yapmıştı. Siemens’ten temin edilecek ekipmanların gönderilmesine mâni oldular. Ekipmanlar Çin’deki bir firmadan alındı. Ne elde ettiler?
Santral konusunda teknoloji paylaşımı sınırlı oldu, şöyle oldu böyle oldu… Ama hiçbir şey öğrenmediyse dahi bir şeyler öğrendi Türkiye… İkinci işte daha fazla teknoloji paylaşmayanın dahil olamayacağı bir denklemi de artık kurmuş oldu.
Bugün Güney Kore ve Japonya nükleer enerji tesisi projelerine talip oluyorlar. Oysa onların ilk tesislerini de Fransızlar şunlar bunlar yapmıştı. Demek paylaşmayanın yeri yok artık.
Başkaca örnekler de var ama ben göstermeyeyim, İtalyanlar göstersin. Baykar ile Leonardo arasındaki işbirliği Avrupa’ya yerinde mesajlar taşımıyor mu? Bu mesajları can atıcı görmekle Almanya ne kazanabilir?
Soros’un yöntemlerinin artık geride kaldığını göremiyorlar mı? Alman gladyosu bu kadar mı güçlü?
Dikkat buyurunuz; ABD ile Çin’in ülkeleri yanlarına çekme rekabeti dahi ne kadar paylaşabildiklerine göre şekillenecek. Kim diğer ülkelerle daha dengeli paylaşırsa dünyada o makbul artık.
Türkiye’yi Çin yatırımlarına ev sahipliği yaparsanız yaptırımlarla karşılaşırsınız nevinden tehdit ederek Almanya’nın elde edeceği bir sonuç yok.
Almanya ancak Türkiye ile beraber var olmayı zihninde yerleştirebiliyorsa karşılık bulabilir.
Ya da siz körsünüz ve herkes görüyor…
Değerli Türk firmaları, siz de artık müşteri aramayı yahut birilerine müşteri olmayı bırakın. Türkiye’nin paradigmasına uyum gösterin. Alıcılarınızı ve satıcılarınızı müşteri olarak görmeyin, paydaşlar olarak birbirinize sahip çıkın. Beraber var olun. Size hak ettiğiniz değeri atfetmeyenlerle ilerleyemezsiniz çünkü.
İçeride takılıp kaldığınız arızi ekonomik durumlara; bakın büyük fotoğrafı dışarıdan okuyan Çinliler, Ruslar, İtalyanlar, Körfez Ülkeleri vesaire hiç önem atfediyorlar mı?
Baykar’ın açtığı yoldan ilerleyin… Siz ihtiyaç içinde olduğunuzdan değil, herkes paydaşlığı savunacak ve modelleyebilecek bir cesur beklediğinden…